16 Mart 2016 Çarşamba

KADININ GÖRÜNMEYEN EMEĞİ VE CİNSİYETÇİ İŞ BÖLÜMÜNÜN TOPLUMSAL HAYATA YANSIMASI

Ayda Sezgin

A. GİRİŞ




Bu çalışmada feodalizmden kapitalizme geçiş döneminde kadının görünmeyen emeği ele alınmıştır. Dünya Savaşları döneminde döneminde kadınların evden çıkıp toplumsal üretime katılmaları ve bu katılım sonucu yaşadığı sorunlar toplumsal cinsiyet kalıplarınca irdelenmiştir. Kadınların ev eksenli üretim yapması ve yarı zamanlı çalışmanın cinsiyetçi işbölümü olduğu vurgusu üzerinde durulmuştur.Son olarak güncel bir konu olan doğum izni yasasının kadınları eve kapatmaya yönelik politikalardan biri olduğu tartışmaya açılacaktır.





B. FEODALİZMDEN KAPİTALİZME KADIN EMEĞİNİN GELİŞİMİ



“Temel üretim nesnesi toprak olan ve ev iktisadına dayanan feodalizmde kır ve kent ayrımının belirginleşmesi, yeni meslek gruplarının-tabakaların ortaya çıkması, serf ve toprak beyinin mevcudiyeti, kadınlar arasındaki sınıfsal ayrışmayı da belirginleştirir. ”Soylu” zanaatkâr ve serf kadın, sınıfsal konumlarına denk düşecek bir biçimde üretime katılır. Kale iktisadına kadın ancak feodal beyin yokluğunda üretim yönetimine katılırken zanaatkâr ve toprağa dayalı üretim serf kadın, üretimde önemli bir konumda yer alır. Örneğin; 1300’lü ve 1400’lü yıllar, kadınların lonca örgütlenmesine katılımlarının en yüksek olduğu dönemlerdir. Sadece kadınlardan oluşan zanaatkârların bölümleri dahi mevcuttur. Fakat feodalizmde sınıf çelişkisi serf ve toprak beyi arasındadır ve sömürü ise sırayla emek, rant, ürün rant ve para rant biçimleriyle gerçekleştirilir. Söz konusu toprak rantın feodal beye teslim edilmesinde kadın emeği önemli bir yerde durur. Yaşamı sürdürmek için gerekli her türlü araç ve aile bireyleri –özel olarak kadın- tarafından üretilir. Dolayısıyla, kadın soyun üretiminde de gereksinimlerinin üretiminde de önemli bir konumdadır. Fakat üretimdeki bu konumu evi ev iktisadının kapalı ve doğal niteliği nedeniyle kadını toplumsal alana taşımaktan çok uzaktır. Üretim araçlarının gelişimi ve makineleşmenin yaygınlaşmasıyla beraber, ev iktisadının ekonomik temeli önemli oranda ortadan kalkar. Kapitalizm, feodalizme karşı zaferini ilan eder. Böylece maddi yaşamın üretimi için zorunlu olan türün ve gereksinimlerinin üretimi birbirinden ayrılır. Türün üretimi bireysel ve özel olan olarak kalırken metaların üretimi fabrikalara kayarak toplumsallaşır. 18.yy sanayi devrimleriyle beraber meta üretimi yaygın hale gelir. Serfler proletarya, manifaktür atölyeleri fabrikaya yerel pazarlar ise ulusal pazarlara dönüşür. Kapitalizm bu zemin üzerinden artı değer sömürüsünü gerçekleştirir. “[1]

Haliyle iktisadi ve toplumsal yaşam bir bütün olarak değişir ve kadının yaşamı da bu değişiklik uyarınca yeniden şekillenir. Burada iktisadi ve toplumsal yaşamdaki değişim aslında kadınlar adına ev ve iş yerinden oluşan iki ayrı dünyayı görmemize sebep olur ve kadın yalnızca evde değil, metaların üretildiği fabrikalarda da çalışır. Yeni icatlardan ötürü iyice küçülen makineleri çalıştırmak için artık kas gücü değil, hızlı, ince ve esnek eller şarttır. Kadına çalışma hayatında yüklenen bu vasıf kadını görünürde erkeğin kaba gücüyle yarıştırır duruma getirir. Böylece, kadın ve çocukların yalın emeği bir meta olarak kapitalizme kiralanmaya uygun hale gelir. Sonuç olarak Sanayileşme Dönemi’nde kadın emeği rastlantısal özelliğini yitirir ve genelin kabul ettiği hale gelir.


Kadınların toplumsal üretime katılması sonucu karşımıza şunlar çıkar:

1. ‘’Yedek işçi ordusu muazzam boyutlara yükselmiştir. Kapitalizmde emek gücü de bir metadır ve herhangi bir metanın bolluğu nasıl onun fiyatını düşürüyorsa emek gücünün bolluğu da emek gücü fiyatını düşürür. Emek gücü ücretinin emek gücünün değerinin altına düşmesi artı değeri artırır.”[2]l

2. Bu süreçte makineleşmeyle kadınların kitlesel üretime katılmasının bir diğer önemli sonucu üretimin bu biçimde bireysel niteliğini yitirip toplumsal karaktere bürünmesi, dünün ev yaşatışının da değişime uğratmıştır.

Ailede birleştirici ve bütünleştirici rol oynayan ve aile bireylerinin yaşamlarının sürekliliğini sağlayan kadının üretim alanlarına çekilmesi ötelenen çocuk bakımı, ilk eğitim olanağının yitirilişi ve çocuk ve ebeveynler arasındaki fiziksel ve duygusal temas azlığını beraberinde getirerek ataerkil aile ilişkilerini pekiştirir.

“ Kadının toplumsal üretime akması ve “kutsal eşik”i aşması ilk kez kapitalizmle başlar. Buna rağmen kapitalizm bütün gücüyle aileyi ayakta tutmaya çabalar ve evin kadının asli yeri olduğunu vurgular. Dolayısıyla toplumsal üretime katılan kadın, soyun üretiminde de yer almaya devam eder. Bu nedenle kadın bir bütün olarak evden kopamaz. Cinsel iş bölümünden dolayı kadının yaşam alanı ev olarak görülür. Kadının harcadığı emek görülmediğinden, onun doğal bir parçası olarak algılanır ve değersizleştirilir. Evdeki bu görünmezlik, toplumsal üretimdeki kadının emek gücü ücretinin düşmesine yol açar.”[3]

C. TOPLUMSAL ÜRETİME KATILAN KADINLARIN YAŞADIĞI SORUNLAR


“ Kadının kapitalizmle beraber toplumsal üretime dahil edilmesi emek gücü üzerindeki denetimin “koca” ve kapitalist arasında paylaştırılmasına yol açar. Böylece var olan kadın erkek eşitsizliğini toplumsal alanlarda ve kurumlarda da görmek mümkündür.”[4]Ev içinde kadını ikinci cins konumuna iten erkek egemen yapı toplumsal üretimde de cinsel ayrımcılık ve kadın düşmanlığı biçiminde ortaya çıkar. Kadınların eşit işe eşit ücret almasının engellenmesi veya emek gücünün ucuza kiralanması, cinsel ayrımcılığın en belirgin yüzünü oluşturmaktadır. Kapitalizmde kadın dış dünyada var olsa da kadını ataerkil sistem eve hapsetmeye, asıl yerinin çocuklarının yanı olduğunu yerleştirmeye çalışır. Buradaki amaç sadece kadını eve bağlı kılmak değil aynı zamanda erkeklerle beraber istihdamda var olan kadının emek gücünün ucuza kiralanmak istenmesidir. Ayrıca bu sistem kadının ev içi emeğinin görünmemesine sebep olur ve ev içi emek konusunda “değersiz”, ”önemsiz”, ”işe yaramaz” algıları yerleşmeye başlar. Burada da ataerkinin bir taraftan kapitalizmi beslediğini ve kadının da toplumsal rolü gereği üretim alanındaki ikincilliğe boyun eğdiğini görmek mümkündür. Ev içinde eşine karşı sessiz, itaatkar, boyun eğen, hayatı ve bedeni adına kararları kendisi alamayan kadın, sermayedarın karşısına da aynı edilgenlikte çıkar.

Kadına karşı cinsel ayrımcılık, cinsiyete dayalı mesleklerin ortaya çıkması ve yaygın hale gelmesiyle iyice kuvvetlenir. Deneyim, uzmanlık, kalifiye, bilgi, eğitim gerektiren hareketli işler erkeklere daha çok durağan yahut masa başı ve yoğun emek gerektiren işler kadınlara verilir. Haliyle erkekler üretim alanlarında da yönetim kademelerini işgal ederler. Yani zamanla esas işleri erkeklerin üstlendiğini tamamlayıcı işlerin kadınlara kaldığını görmek mümkündür. Kapitalist sistemde işin kötü, vasat, vasıfsız, niteliksiz olarak etiketlenmesi için işi yapan kişinin kadın olması yeterlidir. ”Cinsiyetçi işbölümü bununla da sınırlı değildir; aynı departmanda aynı işi yapan kadın ve erkekleri gruplara ayırmak, erkekleri kadınlardan sorumlu kılmak ve böylece kadın çalışanların ücretini düşük tutmak hem de ataerkiyi beslemek, kapitalistin sıkça başvurduğu yöntemler arasındadır.”[5]Kapitalizm ve ataerkinin bu iç içe geçmişlik hali kadın erkek eşitsizliğini şiddetlendir aynı zamanda toplumsal cinsiyet rolleri derinleşir. Bu düzen dış dünyanın yalnızca erkeklere ait olduğu algısını topluma yerleştirir ve kadınlar için hayatın her alanında var olma güç bir hal alır.

D. DÜNYA SAVAŞLARI DÖNEMİNDE KADIN EMEĞİ


Bu dönemlerde kadınlar kitlesel olarak toplumsal üretime katılmışlardır. Cephenin gerisindeki kadın erkeğin üretimdeki rolünü ağır sanayi de dahil olmak üzere üstlenir. Büyük bir emek gücü kaybı yaşanan savaş dönemlerinde kadınların toplumsal üretime daha çok dahil olması teşviklenir. Savaş döneminde erkek nüfusunun azalması sebebiyle üniversiteler çeşitli meslek dallarında uzmanlaştırılmak üzere kadınları öğrenci olarak kabul edebileceğini söyler. Bu dönemde de kadınların kitlesel olarak toplumsal üretime katılması toplumsal cinsiyet rollerinin sarsılmasına neden olur. Fakat başka bir taraftan toplumsal cinsiyet rollerini daha çok zedelememek adına “erkek işinin” kadınlar tarafından nasıl da farklı yapıldığı anlatılmaya çalışılır. Savaş sona erdiğinden kadınların üretimden çekilmesi ve eve dönmesi istenir. Fakat kadınlar artık evden çıkmıştır ve üretim alanlarında da vardır.

E. EKONOMİK KRİZ VE KADIN

“Ekonomik kriz dönemlerinde kadın emek gücü, üretiminden önemli oranda dışlanır. Cinsel iş bölümü bakımından ev, kadının esas çalışma alanı olarak ele alındığından kriz dönemlerinde ilk olarak kadın işten çıkarılır. Kadınların önemli bir bölümünün kayıt dışı çalışıyor olması, üretim süreçlerine düzenli bir biçimde katılan kadın sayısının azlığı, kadın emek gücünün daha çok yalın emek gerektiren işlerde kullanılması ve kadın sendikalaşma oranının düşüklüğü ekonomik kriz dönemlerinde kadınların işten çıkarılmasını kolaylaştırır.



Yine bu dönem, işten atmalar bir tehdit unsuru olarak kadının önüne sürülür ve toplumsal üretimde faal olan kadın, yarı ücretli ya da ücretsiz izinlere, doğum izni ve ücretlerinin düşürülmesine, emzirme yardımı süresinin kısıtlanması vb. uygulamalara göz yummaya mecbur bırakılır. Kriz dönemlerinde, kadınlar üzerindeki başta ekonomik olmak üzere fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet biçimleri yoğunlaşır. Ve kriz dönemleri başlı başına bir şiddet olgusu haline gelir.”[6]

F. KAYITDIŞI ÇALIŞMA VE KADIN

2.Dünya Savaşından yaklaşık çeyrek yüzyıl sonra kadınlar üzerindeki sömürü kapitalizmin dönemsel ihtiyaçlarına uygun bir şekilde artmıştır.

Kadınlarda yapılan araştırmalarca yüzde 70 oranında görülen kayıtdışı işçiliğin hiçbir sosyal güvenlik kurumunda kaydı bulunmamaktadır. Özellikle neoliberal politikalar sebebiyle tarım sektöründe gelecek bulamayan köylüler geniş aile şeklinde kentlere göç eder. İşsiz olan bu kesim özellikle de kadınlar öğrenim durumları, tecrübesizlikleri ve cinsiyetçi yaklaşımlar sebebiyle kayıtdışı olarak firmalara ve atölyelere ya da kayıtlı bir işyeri olmasına rağmen kayıt dışı çalışmaya itilir. Yoksulluk kadınları kayıtdışı çalışmaya mecbur bırakır. Ev eksenli üretim, yarı zamanlı ve çağrıya bağlı çalışma kayıtdışı çalışma biçimlerinden birkaçını oluşturur.

Bir diğer taraftan kayıtdışı çalışma oranının artması kapitalistler için artı değer sömürüsü anlamına gelir.

G. EV EKSENLİ ÜRETİM VE KADIN



“Türkiye’de karşılıksız emeğe ilişkin çalışmalar, batıda ikinci dalga feminist hareket dahilinde, 1960’ların sonu, 1970’lerin başında gerçekleşen ev emeği tartışmalarından önemli ölçüde etkilenmiş ve aynı zamanda bu tartışmaları Türkiye özelinde irdeleyerek gelişmiştir.”

Türkiye’de ev içi emeğe yani genel olarak karşılıksız emeğe dair tartışmalar 1980’lerin ikinci yarısında kadınların daha önceki dönemlerdeki tutumlarına nazaran toplumdaki konumları daha derinden sorguladıkları bir dönemde yaygınlaşmaya başlamıştır.”[7]
“ Karşılıksız emek kavramı, en kaba biçimiyle piyasa değeri olarak karşılığı olmayan, meta ekonomisi sınırları dışında gerçekleşen, büyük bir kısmını günlük yaşamsal ihtiyaçları sağlayan eviçi işlerin oluşturduğu ekonomik veya ekonomiyi doğrudan etkileyen faaliyetler olarak tanımlanabilir. “

“Evde çalışan tarafından, kendi evinde veya işverenin işyeri hariç kendi seçtiği bir mekanda ödeme karşılığı yanına ve teçhizatı malzemeyi ve kullanılan diğer girdileri kimin sağladığı önemli olmaksızın, işveren tarafından belirtilen bir ürün veya hizmetle sonuçlanan iş” olarak tanımlanan ev eksenli çalışma kimi akademisyenler tarafından feodal döneme kadar götürülse de doğru olan, bu üretim tarzının kapitalizmde başlayıp emperyalist küreselleşme döneminde yaygınlaştığıdır. Zira günümüzde ev eksenli üretim ile kapitalizm öncesi sistemlerin ev iktisadı temelden farklıdır. İki üretim arasındaki en büyük benzerlik üretim alanının ev olması, evin çalışma alanına çevrilmesidir. Fakat bugün feodal dönemin aksine kadın, ev eksenli üretimde direk artı değer üretir. Yaptığı iş karşılığında ücret alır ve bu onun emeğini kısmen de olsa görünür kılar.”[8]

Ev eksenli üretim başta tüm dünyada olmak üzere özellikle kadınların toplumsal alanlara çıkamadığı Ortadoğu ve Asya kıtalarında ve Müslüman ülkelerde hızla yaygınlaşmıştır. Cinsiyetçi iş bölümü nedeniyle ev eksenli üretim kadınlar tarafından gerçekleştirilir.

“Çeşitli fason şirketler ya da esas firmaların semt temsilcilikleri aracılığıyla evlere dağıtılan ürünler, aracılar eliyle tekrar firmalara ulaştırılır. Üretimden sorumlu firma ve üreticiler arasında kurumsal ve kişisel düzeyde aracılar ağı vardır. Bu nedenle, üretimi gerçekleştiren kadınlar üretici firmayla direk karşı karşıya gelmezler. Verilen işi zamanında teslim edebilmek için çok büyük emek harcanır. Ve çoğu zaman çocuklar da üretime dahil edilir. Bu şekilde üretilen metalar uluslararası pazarlara kadar uzanır. Örneğin bugün birçok Avrupa ülkesinde “son sekiz yılda, iç pazarlardaki yün maliyetinin altında satılan ithal el örgüsü kazaklar”** pazarı ele geçirmiştir. Bu el örgüsü kazaklar, Türkiye gibi emek gücünün ucuz olduğu ülkelerde yapılır ve ihraç edilir. El örgüsü bir kazağın fiyatının iç pazardaki yün maliyetinden de düşük olması sömürü düzeyini göstermesi bakımından dikkate değerdir.”[9]

Üretimin toplumsal alanda değil evde yapılması erkek egemen sistemi kuvvetlendirir. Bu sistem kadınların üretimi evde gerçekleştirmesine sebep olduğu gibi kadınları eve de hapseder ve bu şekilde kadın emeği görünmez hale gelir.

Aslında kadınlara yüklenen bu toplumsal role şöyle bir açıdan bakmakta faydalı olacaktır. Toplumsal algı ev içi işlerin bir sevgi ilişkisi üzerine yürüdüğü noktasındadır. Karşılıksız emeğin duygusal boyutunu merkeze alan birçok çalışma özellikle bakım emeğinin iş ve çalışma kavramları üzerinden tanımlanmasını eleştirmiştir. Beneria’nın 1999 yılındaki araştırmalarında tüm bakım hizmetlerinin duygusal açıdan tatmin etme özelliğine sahip olmadığı işgücü piyasalarındaki bazı çalışma biçimlerinde de özveri,fedakarlık,diğerkamlık ve dayanışma dürtülerini görmek mümkündür.

H. YARI ZAMANLI ÇALIŞMA

“Kadınları sömürmenin en etkin yöntemlerinden biri de yarı zamanlı çalışma biçimdir.”[10]Yarı zamanlı çalışan kadınlar sosyal haklarından faydalanamazlar. Kadınların yazı zamanlı çalışması sömürüyü şu şekilde meşrulaştırır: yarı zamanlı çalışma üretimde maliyeti azaltır ve maliyetin azalması karı artırır. “Ayrıca yarım gün çalışma, işyerinde yapılacak olan kreş, emzirme odaları gibi harcamaları ortadan kaldırıp doğum izni, haftalık tatil, yıllık ücretli izin gibi hakları da ‘gereksiz’ hale getirir.”[11]

NOT: Sunumda güncel bir konu olan doğum yapan memur ve işçilere yönelik düzenlemeyi içeren “Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştığı ve bu yasa bağlamında kadın çalışanlara kreş hakkı verilmesi yerine esnek,yarı zamanlı çalışmaların gerildiğine değinilecektir. Türkiye’de hala İLO(Annelik Sözleşmesi)’nun imzalanmaması gerekçe gösterilerek tüm bunların kadını eve kapatmaya yönelik politikalar olduğu ele alınacaktır.

İ. SONUÇ

Bu çalışma sonucunda genel anlamda kadının hane içindeki karşılıksız emeği ile hane dışındaki gelir getirici çalışmaları tarihsel bir perspektiften ele alınmıştır. Toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü çerçevesinde kadınların ev içinde üstlendikleri ev işleri ve bakım hizmetleri, kadınların istihdama katılımını engelleyen makroekonomik politikalar, sanayi iş kolunda kadınların üstlendikleri düşük vasıflı ve düşük ücretli işler konularının toplumsal ve ekonomik yansımaları ele alınarak kadınların ev içi üretim yapmasının artı değer yarattığı ortaya konulmuştur.



KAYNAKÇA

1. HARTMANN,Heidi,Marksizm’le Feminizm’in Mutsuz Evliliği,Agora Kitaplığı,2006

2. MAKAL,Ahmet,TOKSÖZ,Gülay,Geçmişten Günümüze Türkiye’de Kadın Emeği,Ankara Üniversitesi Yayınları,Ankara,2012

[1] Feodalizmden Kapitalizme Kadın Emeğinin Gelişimi, https://sosya.wordpress.com/2012/07/11/feodalizmden-kapitalizme-kadin-emeginin-degisimi/


[2] Feodalizmden Kapitalizme Kadın Emeği, https://sosya.wordpress.com/2012/07/11/feodalizmden-kapitalizme-kadin-emeginin-degisimi/


[3]Feodalizmden Kapitalizme Kadın Emeği, https://sosya.wordpress.com/2012/07/11/feodalizmden-kapitalizme-kadin-emeginin-degisimi/


[4]Feodalizmden Kapitalizme Kadın Emeği, https://sosya.wordpress.com/2012/07/11/feodalizmden-kapitalizme-kadin-emeginin-degisimi/


[5]Feodalizmden Kapitalizme Kadın Emeği, https://sosya.wordpress.com/2012/07/11/feodalizmden-kapitalizme-kadin-emeginin-degisimi/


[6]Feodalizmden Kapitalizme Kadın Emeği, https://sosya.wordpress.com/2012/07/11/feodalizmden-kapitalizme-kadin-emeginin-degisimi/


[7]http://kasaum.ankara.edu.tr/files/2013/02/Emel-Memi%C5%9F-%C3%96zge-%C3%96zay-Evi%C3%A7i-U%C4%9Fra%C5%9Flardan-%C4%B0ktisatta-Kar%C5%9F%C4%B1l%C4%B1ks%C4%B1z-Eme%C4%9Fe.pdf


[8]Feodalizmden Kapitalizme Kadın Emeği, https://sosya.wordpress.com/2012/07/11/feodalizmden-kapitalizme-kadin-emeginin-degisimi/


[9]Feodalizmden Kapitalizme Kadın Emeği, https://sosya.wordpress.com/2012/07/11/feodalizmden-kapitalizme-kadin-emeginin-degisimi/


[10]A.g.e


[11]A.g.e


*Bu makale, 14. Türkiye Üniversite Öğrencileri Bağımsız İktisat Kongresinde sunulmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder