19 Ocak 2016 Salı

Asırların Getirdiği Demokrasi: Magna Carta

Ayça Gegeoğlu



Bir ülkede demokratikleşme süreci kültür ve ekonominin gelişmesi ile başlar. Kültür, geçmişten yola çıkarak günümüze kadar insanların kendilerinde bıraktığı hisler bütünü, ekonomik gelişme ise geçmişten bugüne bir başarı sonucu elde edilen, oturtulmuş bir sistematiktir. İngiltere’ye özel bir sistem, teorilerinden çok tarihsel bir süreç içerisinde ortaya çıkmıştır. İngiliz siyasal sisteminde yeniliğe açık olma ve gelenekselliğin bir arada olması yüksek kültür düzeyi ile ekonomik gelişme sonucu olarak yaşam kalitesinin artmasıyla demokrasiye uygun zemin sağlamlaşmış ve ilerlemiştir. Özellikle İngiltere’de XIX. ve XX. yüzyılın başlarında var olan siyasi ekonomik üstünlük toplum bireylerine yüksek yaşam düzeyi sağlamıştır. Böylece 1200’lerden gelen kişisel özgürlük ve hak istemleriyle beraber İngiltere’ye kişisel özgürlüklerin en çok geliştiği ülke unvanını beraberinde getirmiştir. İngiltere, geçmişten bugüne kendi kimliğini oluştururken birçok aşamadan geçmiş ve kendine has bir yapı elde etmiştir. Bir ada ülkesi olması hammaddenin teminatı için İngiliz halkının denizlere açılmasını sağlamış onu ekonomik devrime itmiş bu da İngiltere’nin dünya ticaretinde ön plana çıkmasını sağlamıştır. Yaptığı istilalar ile elde ettiği yerleri kolonileştirip zamanla sömürgeleştirmiştir. Eskiden bu yana İngiliz halkının demokratik bir sistem için çabalaması onları kaçınılmaz, olumlu bir sonuca itmiştir.

İngiltere’nin demokratikleşme sürecinin başlangıç noktası 1215 Magna Carta’dır. Magna Carta, baronlar tarafından Kral Yurtsuz’a bir belge şeklinde kabul ettirilmiştir. Baronlar, kraldan o zaman yürürlükten kalkmış olan ve köle olmayanların hak ve geleneklerine saygıyı sağlayan şartı tekrar yürürlüğe koymasını istemiştir.[1] Baronların tamamıyla kendi çıkarlarını gözeterek krala imzalattırdıkları bu belge kaleme alınış biçimindeki esneklik dolayısıyla daha sonraları halkın lehine işleyen bir mekanizma haline dönüşerek demokratik ilkelerin ilk kaynağı olmuştur. Magna Carta kralın mutlak iktidarına bazı kısıtlamalar koymuş, İngiliz siyasal sistemine giden uzun yolda ilk aşamayı teşkil etmiştir. Magna Carta ile başlayan demokratikleşme hareketleri sadece kral tarafından değil yanındaki gruplarında etkileriyle var olmuştur. İlk baş baron ve yüksek rütbeli din adamları tarafından oluşturulan basit konsey zamanla her kontluk için gönderilen şövalye, güçlenen önemli kentlerden burjuvaziyi temsilen 2 burjuva ve kilise adamlarının gelmesiyle 1295’te parlamento halini almıştır. Bu parlamento aralarında gruplaşarak aşağı (avam) kamarası ve yukarı (lortlar) kamarası ikiye ayrılmıştır. Lordlar kamarası, avam kamarasına göre daha üsttür fakat XIV. yy ile birlikte avam kamarasının sorgusuz vergi koyma hakkıyla beraber kısa zamanda önemi artmıştır.

XV. yy’da avam kamarası ve lortlar kamarasının yasa tasarısı hazırlama ve kaleme alma hakkı kazanmalarıyla birlikte yine krala bağlı olsalar da yasama organı olarak görev yaptıklarını göstermektedir.

XVII. yy’a geldiğimizde parlamento monarşiye karşı üstün duruma geçtiğinden iktidar nitelik değiştirmiştir. Kralın gücü azaldığından iktidar liberal görüntü kazanmıştır. XVII. yy tekrar kişi özgürlüklerine ağırlık verilerek geçmiştir. 1679’da kişi haklarının korunması ve temel yasaların sağlamlaştırılması adına Ach Habeas Corpus adı verilen yasa kabul edilmiştir. Yasa kişi özgürlüğünü korumayı emrediyor, ihanet suçu dışındaki suçlar karşısında kişinin 20 gün içerisinde yetkili mahkemeye sevk edilmesi öngörülüyordu. Böylece kişinin özgürlüğü kralın etkisinden çıkıp bağımsız İngiliz hâkimlerinin eline bırakılmıştır. Bu noktada İngiliz hâkimlerin bağımsız zümre oluşturarak tam bir otoriteye sahip olmaları uygulama yönünden temel özgürlüklerin alınmasında parlamento üyeleri yanında önemli rol oynadıklarını göstermektedir. XVII. yy’de Ach Habeas Corpus’tan başka kral aleyhine parlamentonun ayrıcalıklarını genişleterek etkinliğini arttıran üç tane daha temel yasa çıkartılmıştır. 1628 Haklar Bildirisinde Kral I. Charles’a İngiliz vatandaşlarının haklarını hatırlatan ve keyfi tutuklamalar, askerlerin özel yerleri zorla işgali gibi temel haklara aykırı olan davranışların giderilmesi istenmiş, 1641 Büyük İtirazda Kral I. Charles’a yeni hükümet doktrini imzalatmaya çalıştırılmıştır. 1689 Haklar Beyannamesinde ihtilalle devrilen eski kralın yerine geçecek krala parlamento tarafından imzalattırılmış; parlamentonun izni olmadan vergi konulması, kralın öz geliri ile halkın geliri arasındaki uçurum, parlamentonun toplanma serbestliği gibi konular parlamento lehine sonuçlanmıştır.[2] 1694 yılında parlamentonun 3 yıl içinde en az bir kere davet edilme zorunluluğu yanında bir parlamentonun 3 yıldan fazla bir süre ile görev yapamayacağı kararlaştırılınca kralın parlamentosuz yönetme olanağı elinde alınmış ve böylece krallı iktidar parlamentonun lehine olmak üzere iyice gerilemiş bulunuyordu. Bu asırda parlamenter rejimin yavaş yavaş yerleşmeye başlamasıyla birlikte XVII. yy sivil savaşlarından sonra ilk partilerin ortaya çıkmasıyla yeni görünüme sahip oldu. Düzenin olabildiğince değiştirilmeden sürdürülmesini savunan yani kralı tutanlara tory, düzenin liberalleşmesini bunun içinde kralın yetkilerinin kısıtlanmasını savunan whigler bulunmaktaydı.

Parlamentonun geçirdiği değişmelere paralel olarak yürütmede de değişimler olmuştur. Yürütmede krala bağlı olarak çalışan yardımcılar ve özel konsey bulunmaktaydı. Parlamento mutlak monarşinin niteliğini değiştirmek için kralın danışmanlarına ve özel konseye de savaş açmıştır. Danışmanların ve özel konseyde bulunan kişilerin krala yaptıkları tavsiyelerin sorumluluğunu üstlerine almak gibi belirli yasalar çıkartılmış, bu; danışmanların kendi aralarındaki dayanışmayı arttırmış ve kabine hükümetinin yerleşmesini kolaylaştırmıştır. 1689’da kabinenin, avam kamarasına karşı sorumlu tutulması ile birlikte kabine üyeleri arasındaki dayanışma daha da artmıştır. Kendilerine güvenilmediği takdirde topluca işten ayrılma düşüncesine itilmeleriyle kolektif ve siyasi bilinçleri daha da artmıştır. Özet ile parlamenter rejim için gerekli her şey mevcut durumda iken XVIII ve XIX. yy’lerde demokrasi; Amerika kıtasında İngiliz kolonilerinin, İngilizlerin ağır vergi uygulamalarından bıkmaları sonrasında George Washington öncülüğünde özgürlük isteklerinin yerine getirilmesiyle oluşan Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi sonucu Amerikan’ın bağımsızlığı ve Fransız devrimi ile hızlıca yükselen bir değer haline gelmiştir.

Bir rejimin demokratik olabilmesi için meclise, yasama denetleme hakkı gibi haklar tanımak yeterli değildir. Halkı seçimlerdeki temsili de önemlidir. Fakat XIX. yy’de hileli seçimlerdeki olumsuz sonuçlar bu yüzyılın reformlarla geçmesine sebep olmuştur. 1832’deki I. Seçim Reformu, seçim rejimi esasına dokunulmadan o zamana dek çökmüş olan 86 kentten temsil edilme yetkisini kaldırıp onun yerine gelişmekte ve gelişmiş olan 143 yeni bölgeye dağıtmıştır. Bu reform ile yeni seçmen sayısı 500 bin kişiden bir milyona çıkmıştır. 1872’de seçim hilelerini kolaylaştıran açık oy verme yerini gizli oy vermeye bırakmıştır. 1884’de herkese oy hakkı tanınmasıyla seçmen sayısı 7 milyona çıkmış. Böylece köy ve kent arasındaki temsilci yönünden mevcut olan geleneksel eşitsizlik ortadan kaldırılmıştır. İngiltere XIX. yy boyunca aristokratik bir sistemden demokrasiye geçmiş ve gözle görülür bir biçimde avam kamarası ulusal temsil organı haline tamamıyla gelmiştir.[3]

Günümüzdeki demokrasi kavramı ve onu algılama tarzımız ile geçmişteki anlamını karıştırmamak için yirminci yüzyıldan önceki dönemlerdekilere ‘Klasik Demokrasi’ denir. Klasik demokrasi bugünkü niteliklerine doğru gelişim gösterirken, parlamenter sistemin de gelişmesini ele alma zorunluğu vardır Klasik parlamenter rejim güçler ayrılığı yerine siyasal partilerin bünyeleri ile çift parti sistemi dolayısıyla güçler birliğine yol açmıştır ancak ilkeler korunduğunda sadece mekanizme işleyişinde değişmeler olmaktadır. Kabineyi oluşturan parti parlamentonun da çoğunluğunu oluşturduğundan yasama ve yürütme bir anlamda birleşmiş olmaktadır. İşte sadece İngiltere’ye özel olan model Westminster modeli olarak bilinmektedir. Kısaca Westminster modeli iktidarın birleşmesi ve kabinenin üstünlüğüdür. Duverger “Gerçekte İngiliz rejimi bir güçler dengesi sistemini bütünüyle tersidir.” demektedir.[4]



İngiltere parlamento ve monarşinin bu kadar uzun süre yan yana var olabildiği tek ülkedir. Ülkenin yön tim sistemi anayasa monarşi ”meşruti monarşi” olarak geçmektedir. İngiltere’de hala krallık vardır. Krallık İngilizler için 1950 öncesinin görkemini temsil eder, üzerinde güney batmayan ülke klasiğin halka sunar. Sadece simgesel olan bu krallık parlamentonun açılış töreni bir yanıyla onun kraliçenin parlamentosu olduğunu anlatan bir sembolizm içerse de bir yanıyla seçilmişlerin üstünlüğünü ve belirleyiciliğini vurgular. Çünkü okuduğu hükümet programı kraliçeye hükümet tarafından verilir. Taç devlet kurumlarının en önemlisidir. Tacın yetkileri esas olarak göstermelik olsa da kral ya da kraliçenin 3 gerçek yetkisi vardır. Haberdar edinme, yüreklendirme, uyarma yetkisi. Günümüzde avam kamarası yani parlamento en önemli siyasi organdır. Avam kamarası için 650 seçim bölgesi bulunmaktadır ve milletvekillerinin dokunulmazlığı bulunmamaktadır.[5]

Parlamentonun başlıca iki görevi vardır. Yasama ve yürütmeyi denetleme. Avam kamarasının yanı sıra lortlar kamarası da bu konuda yetkilidir. Ancak XX. yy’nin başından başlayarak lortların gücü geniş ölçüde azalmıştır. Temmuz 2014 verilerine göre lortlar kamarasının 778 üyesi bulunmaktadır. Avam kamarasının aksine burada üyelik maaşı verilmemektedir. Kısacası lortlar kamarası tıpkı taç gibi İngilizlerin bir türlü vazgeçemediği kurum konumundadır. İngiliz seçimlerine baktığımızda genel seçimler beş yılda bir mayıs ayının ilk perşembesi yapılmaktadır. Her çevrede en yüksek oyu alan aday seçilmektedir bu da iki büyük partiden fazlasına şans tanımamaktadır. İkinci dünya savaşından beri avam kamarasının çoğunluğu 1945-51 İşçi Partisi, 1951-64 Muhafazakâr Parti, 1964-70 İşçi partisi, 1970-1974 Muhafazakâr Parti, 1974-79 İşçi Partisi, 1979-97 Muhafazakâr Parti olarak ilerlemiştir. 1997’de 18 yıllık muhalefetten sonra İşçi Partisi yeniden erke gelip 2005’e kadar başta kalmıştır. 2010 yılındaki seçimlerde David Cameron’la muhafazakâr parti birinci parti çıkmış, liberallerle koalisyon hükümetini kurarak tekrar iktidara geçmiştir.

İngiliz yönetim sistemi sadece İngilizlerin tarihi yansıması ile değil aynı zamanda siyasi tutum ve değerleriyle şekillenmiştir. Bir ülkenin zorlama teoriler ile değil yılların, tarihte yaşanmış olayların getirisi ile kendilerine has bir siyasal sistem kurmaları ve bunu yaparken geçmişlerine bağlılık göstermeleri İngiltere’nin hala bu denli güçlü olmasını kolaylaştırmıştır.



KAYNAKÇA:
ÇAM Esat, Siyaset Bilimine Giriş, Der Yayınları, 9. Basım, 2005, İstanbul.
EROĞLU Cem, Çağdaş Devlet Düzenleri, İmaj Yayınevi, 9.Basım, 2014, Ankara
HUGH Kearney, Britanya Adaları Tarihi, İnkılap Kitapevi, 2015, İstanbul
İNTERNET KAYNAKLARI:
Ferruh Tuzcuoğlu, Demokratik Parlamenter Sistemin Beşiği İngiltere’nin Tarihinden İlginç Anekdotlar, http:// sablon.sdu.edu.tr/fakulteler/iibf/dergi/files/1996-1-19. pdf, Erişim Tarihi: 30.11.2015
Murat Baykara, BBC Türkçe, İngiltere’de kraliyeti ayakta tutan nedir?, http://www.bbc.com/turkce/haberler/2011/04/110428_royalty_analysis.shtml, Erişim Tarihi: 30.11.2015

Mücahit Er, Demokrasinin Tarihi Gelişimi, https:// www.academia.edu/9351933/Demokrasinin_Tarihi_ Geli%C5%9Fimi, Erişim Tarihi: 30.11.2015


1  ÇAM Esat, Der yayınları, Siyaset Bilimine Giriş, s.536, 2005, İstanbul
2  ÇAM Esat, Der yayınları, Siyaset Bilimine Giriş, s.542, 2005, İstanbul
3  Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklopedisi, Burjuva Devrimleri, Gelişim yayınları, 1975
4  BAYKARA Murat, BBC Türkçe, İngiltere’de kraliyeti ayakta tutan nedir?, 2011
5  EROĞLU Cem, İmaj Yayınevi, Çağdaş Devlet Düzenleri, 2014, Ankara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder