12 Ağustos 2014 Salı

Niccolo Machiavelli ve Eleştirileri

Onur ASLAN

Machiavelli, 3 Mayıs 1469’da İtalya’nın Floransa kentinde dünyaya gelmiştir. Adının duyulduğu 1498 yılına kadar hakkında çok bilgi olmayan Machiavelli’nin Latin ve Yunan Edebiyatı öğrendiği ve babasından hukuk dersi aldığı bilinmektedir. Daha çok kendi kendini yetiştiren biri olarak tanımlanır. İtalyan Rönesans hareketinin en önemli düşünürü olarak gösterilen Machiavelli tarih ve politika biliminin kurucusu olarak görülür. Aynı zamanda askeri stratejist, şair ve oyun yazarıdır.

O dönem Venedik Cumhuriyeti, Milano Dükalığı, Floransa Cumhuriyeti, Napoli Krallığı ve Roma Papalık Devleti olmak üzere beş parçadan oluşan İtalya, hem papalığın yükseliş çabalarının sarsıcı etkisine hem de Fransa ve İspanya’nın toprak tacizlerine maruz kalıyordu. Bu beş parçadan Floransa Cumhuriyeti’nin çeşitli devlet görevlerinde çalışarak Onlar Kurulu[1] sekreterliğine kadar yükselen Machiavelli, Medici[2] ailesinin Cumhuriyeti yıkmasıyla birlikte ağır cezalar ve işkencelerden sonra sürgün edildi. İşsiz kalıp, çiftliğine çekilen Machiavelli’nin büyük tartışmalar yaratan düşünceleri ve eserleri bu sürgünle gün yüzüne çıkmaya başladı. O dönem devletin resmi işlerinden uzak tutulan Machiavelli, yazarak hizmet etmeye devam etmek istiyordu. Çiftliğinde kaleme aldığı “Söylevler” ve “Prens”(en çok okunanı budur) kitapları ona yöneltilen eleştirilerde baş kaynak olarak kullanılmıştır.

İtalya’da bir taraf olarak bulunan papalığın Machiavelli’yi eleştirmesinin nedeni bu kitaplarda yer alan laik söylemdi. Machiavelli’ye göre İtalya’nın birliğini sağlamanın önündeki engeller içinde en güçlüsü Papalık Devleti idi. Kitaplarında devletin papalıktan ayrı olarak yükselmesi gerektiğini söylemesi kilise tarafından tepki toplamıştır. Burada Machiavelli’nin savunduğu halkın veya devletin dinsizleştirilmesi gerektiği değildi. Şüphesiz ki dinin halkı birarada tutmak için kullanılabilecek veya halkın davranışlarını ve toplumsal örgütlenmelerini düzenleyebilecek yegane araçlardan biri olduğunu biliyordu. Ancak bunun yanında Papalık Devleti’nin yükselmesi İtalya’nın daha çok ayrışması demekti. Bu duruma karşı çıkmasının nedenini “Düşman yaklaştığında, bölünmüş şehirler hemen yitirilir.” sözüyle açıklamıştır. Machiavelli’nin din ve papalık konusuna objektif bakabilmesinin sebebi ise -dönemin insanlarından farklı olarak- kadere ilişkin görüşleridir. O, kaderin dünya üzerinde büyük bir etkisi olduğunu biliyordu. Bunun yanında eylemlerimizin yarısının özgür kararlarımıza bağlı olduğunu savunuyordu. Nitekim bu görüşleri kilisenin zenginleşme ve ayrışma politikasına uymadığı için eleştiri almaya devam etmiştir.

İtalya toprakları üzerinde bütünlüğün sağlanması gerektiğini ve bunun prensin görevlerinden biri olduğunu söyleyen Machiavelli’nin, tarih boyunca sözcüklerinin eğilip bükülerek farklı kefeler üzerine konacağından elbette ki haberi yoktu. Üstelik terazi başındaki insanlar bir taraf belirtmek için “Makyavelizm” kavramını ortaya çıkarmıştır. Mehmet Ali Ağaoğulları, Batı’da Siyasal Düşünceler adlı kitabında bu kavramı eleştirmek için Machiavelli adını ya da ondan türetilip onunla özdeşleştirilen Makyavelizm sözcüğünü, siyaset bilimiyle hatta genel olarak siyasetle yakından uzaktan ilişkisi olmayan insanların kullandığını söylemiştir. Henüz üzerinde çözümleyici tartışmalarda bulunulmamışken geniş bir yelpazeye dayanan düşünce, duygu ve akımların kavramlaştırılıp kısıtlanması sağlıklı bir bilim yöntemi değildir.

Makyavelizm tanım olarak, iktidar amacıyla ahlaksız da olsa her türlü araca başvurmanın meşru sayılması anlamına gelir. Machiavelli bu tanım üzerinden farklı açılardan eleştirilir. Bunları birkaç paragrafta sıralayıp değerlendirmek yerinde olur.

Machiavelli’nin ahlak yoksunu ve şiddet yanlısı olduğunu iddia edenler şöyle söyler. ”Machiavelli’nin ‘Prens’ ismiyle kaleme aldığı kitap Cesare Borgia despotizmi için bir başlangıç örneğidir. Borgia’ya güç, para, şiddet kullanarak despot olmasını öğütler. İtalyan siyaset düşünürü Prens’de zalimlik, kurnazlık, vefasızlık arar. Machiavelli siyaseti batıda Cesare Borgia’dan Hitler’e uzanan bir karakterin inşasına yol açar.[3]” Bu eleştiriye ek olarak Prens’in yayımlandıktan sonra kilise tarafından şeytanın kitabı olarak değerlendirilip yasak kitaplar serisine konulduğunu biliyoruz. Öncelikle Prens kitabının Cesare Borgia’ya[4] değil Lorenzo de’ Medici’ye[5] ithaf edildiğini söyleyelim. Bu eleştiriler çoğunlukla Prens kitabı üzerinden yapılsa da aynı kitapta yer alan “Savaş gerekli olduğu kişiler için haklıdır ve silahtan başka hiçbir umut kalmadığında silahlar kutsaldır” ve “İhanetle prens olmak egemenlik getirir ancak şan getirmez” cümleleri bu eleştirilerde bir açıklık olduğunu gösterir.

Evet, Machiavelli gerektiğinde güç kullanmayı yalan söylenmeyi meşru sayar. İnsanın tuzakları fark etmek için tilki, kurtları korkutup kaçırmak için aslan olması gerekir derken bu gücün yönünü belirtmek istemiştir. Fakat bunun gerisinde amaçsızca zorba olmak gibi hastalıklı bir düşünce yoktur. Machiavelli’nin tek bir kitabı üzerinden onu anlayıp yargılamak olanaksızdır. Machiavelli hiçbir kitabında ideal bir devlet türü ortaya atmaz. ‘Cumhuriyet iyidir’ veya ‘ Monarşi kötüdür’ gibi yargılarda bulunmaz. Onun amacı mevcut düzeni en iyi kılacak araçların kullanılmasıdır. Bu nedenle Floransa’nın hem cumhuriyet rejiminde hem de Medici ailesinin hükümdarlığında görev almıştır. Tabi ki bu durum arkasındaki vatanseverlik de göz ardı edilemez. Machiavelli’ye göre devletin esenliği başlı başına nihai amaçtır. Bu amacı Prens kitabında yazıdığı şu sözlerle desteklemiştir. ”İnsanların, hele hele hiçbir itiraz mahkemesine izin vermeyen prenslerin eylemlerini yargılamak söz konusu olduğunda, araçlara değil amaca bakılır. Bir prens, amaç olarak devleti elde tutmayı ve korumayı seçsin. O zaman araçları hep övgüye değer bulunacak ve herkesçe övülecektir.” İşte yalanın ve gücün meşruluğunda bu fikir yatar. Önemli olan devletin sürekliliğidir. Machiavelli’nin kitaplarında anlatmak istediği zorbalığın iyiliği değil, iktidarın nasıl kazanılıp korunacağıdır.

Her iki durumda da güçlü ordulara sahip olmak bir avantajdır. Aynı zamanda Machiavelli’nin, bir prensin barış durumunda bile savaşı düşünerek hareket etmesi gerektiğini söylemesi ve buna göre politikalar izlemesini öğütlemesi onun orduya ve buna bağlı olan güce verdiği önemi ortaya koyar. Burada eksik olan nokta, bilinenin aksine Machiavelli’nin güç ve erk dışında başka noktalara da önem vermiş olmasıdır. Yalnız başına güç bir şey ifade etmez. Wallerstein’ın bir makalesinde yazıdığı “Ve Machiavelli’nin yüzyıllar önce bize öğrettiği gibi, güç yeterli değildir: eğer elinizde kalan sadece kaba kuvvet ise, onu kullanmak bir güç işareti olmaktan çok bir zayıflık işaretidir ve kullananı zayıflatır.” sözleri bu durumu anlatır.

Başka bir eleştiri ise Machiavelli’nin realizmi üzerinedir. O, insanın içgüdüsel olarak kötü olduğuna inanır. “Dünyada yalnızca sıradan insanlar vardır.”, “İnsanlar babalarının ölümünü mal varlığından daha çabuk unuturlar.”, “İnsanlar genel olarak elleriyle değil gözleriyle yargıda bulunurlar; çünkü herkes görür ama ne olduğunu çok az kişi duyumsar” gibi sözleri onun realistliğini gösterir. Machiavelli’nin insanlık için aldığı bu tavır kişisel düşüncelere göre değişir. Ancak ünlü bir siyaset düşünürü olan Bacon’un bu konu üzerinde söylediği “Biz insanların ne yapmaları gerektiğini değil de ne yaptıklarını açıkça ve dürüst bir şekilde dile getiren Machiavelli’ye ve onun sınıfındaki öteki düşünürlere çok şey borçluyuz” sözü Machiavelli’ye yöneltilen realizm eleştirilerini karşılayacaktır. Bacon’un öteki düşünürlerden kastı ise Machiavelli’yi siyasi zorbalığın doğasını açığa vuran bir düşünür olarak gören Hume, Rousseau ve Montesquieu olabilir. Ayrıca Machiavelli’nin kendisine bir yücelik yüklemediğini, ‘Prens’ kitabının giriş kısmında, bulunduğu durumun çaresizliğini anlatan satırlarıyla kanıtlayabiliriz.

…Çünkü nasıl manzara resmi yapanlar, dağların ve yüksek yerlerin yapısını gözlemlemek için ovada alçak bir konumda duruyor ve alçak yerlerin yapısını gözlemlemek için dağların tepesine çıkıyorsa, aynı şekilde halkların yapısını iyi tanımak için prens olmak ve prenslerin yapısını iyi tanımak için de halktan birisi olmak gerekir. Ve Zat-ı Şahaneleri, yüceliğinizin doruğundan zaman zaman gözlerinizi bu aşağıdaki yerlere çevirecek olursanız, benim nasıl haksız yere büyük ve sürekli bir talihsizliğe katlandığımı göreceksiniz.

Machiavelli’nin günümüze kadar aldığı eleştiriler genel olarak bu üç konu etrafında şekillenmiştir. Tabi ki bundan sonra da siyaset sahnesine çıkacak olan her birey veya grup onun düşünceleri üzerinden akıl yürütüp onu savunan veya onu eleştiren tarafta yer alacaktır. Ancak benim düşüncelerime göre bu iki tarafın savunucuları da yanlış yerdedir. Machiavelli’nin söylediklerini kendi değerlerimize göre bir süzgeçten geçirip, doğru olan araçları doğru zamanlarda kullanmak her zaman yararımıza olacaktır.


[1] Onlar Kurulu: Bir tür bakanlar kurulu işlevi gören Signoria adına, Floransa’nın öteki devletlerle ilişkilerini yönetiyordu.
[2] Medici ailesi: 13. ve 17. yüzyıllar arasında Floransa’da yaşamış güçlü ve etkin bir ailedir.
[3] Ahmet Şafak, Kutlu Sesleniş Dergisi, Ankara, 2014, sayı:102, syf.11.
[4] Cesare Borgia: Rönesans İtalyası’nda asker ve siyasetçi.
[5] Lorenzo de’ Medici: İtalyan devlet adamı ve Floransa kentinin rönesans dönemindeki fiili hükümdarı.


KAYNAKÇA 
 
MACHİAVELLİ, Niccolo, Prens, Can Yayınları, çev. Kemal Atakay, İstanbul, 2008
MACHİAVELLİ, Niccolo, Söylevler, Say Yayınları, İstanbul, 2009
Ağaoğulları, Mehmet Ali, Sokrates’ten Jakobenlere Batı’da Siyasal Düşünceler, İletişim Yayınları, İstanbul, 2011
ŞENEL, Alaeddin, Siyasal Düşünceler Tarihi, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 2013
http://tr.wikipedia.org/wiki/Niccol%C3%B2_Machiavelli
Wallerstein, Immanuel, Irak Savaşı: Yaklaşan Felaket Makalesi, 20 Nisan 2002, http://www2.binghamton.edu/fbc/archive/86-tr-znet.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder