13 Ağustos 2014 Çarşamba

Çağdaşlaşma ve Tanzimat'ın Çağdaşlaşma Algısı

Miray KARADENİZ

16.yüz yıldan günümüze kadar gelinen süreçte teknolojik, toplumsal, iktisadi ve politik anlamda medeniyetler arasından en gelişmiş olanının -Avrupa- niteliklerini ifade eden kavrama çağdaşlık denir. Farklı medeniyetlerin sözü edilen alanlarda ehlileşmek için gösterdikleri faaliyetler de çağdaşlaşmayı ifade eder. Batılılaşma, sanayileşme, modernleşme, avnıpaltlaşma sözcükleri de çağdaşlaşmanın yerine kullanılır. Bunun yanı sıra bazı düşünürler modernleşme ve çağdaşlaşmayı iki farklı kavram olarak ele alırlar. Onlara göre modernleşme insanı ve toplumu kendi benliğinden uzaklaştırıp suni koşullanmalara dönüştürmek üzere bir projeyken; çağdaşlaşma insanı yeniliklerle donatan bir süreçtir. Modernleşme bir dayatmaysa, dayanakları Avrupa medeniyeti içerisinde gelişen kavramlardadır. Bu kavramlarda Avrupa medeniyetini çağdaş kılan etkenler olduğundan modernleşme ve çağdaşlaşma kavramlarını farklı olarak ele almak gereksizdir.

Çağdaşlaşma kavramını ifade eden sözcüklerden birinin de modernleşme olduğunu belirtmiştim. Öyleyse Avrupa'nın modernleşme sürecini mercek altına alırsak; modernleşme ilk olarak kendisinin siyasi kurumlarda, ekonomik sistemde ve yaşam tarzında göstermiştir. Politik alanda feodalizm yerini modern ulus devlete, monarşiler de liberal demokrasiye bırakmış; ekonomik alanda dağınık halde bulunan pazar ekonomisi yerini kurumsallaşmış halde olan kapitalizme devretmiş; yaşam tarzının merkezine ise tüketim kavramı yerleşmiştir. Bahsettiğimiz bu değişim çok uzun bir süreç içerisinde gerçekleşmiş ve rönesans, reform, aydınlanma, politik ve ekonomik devrimler birbirini izlemiştir. Yani Avrupa'nın modernleşmesi tabandan tavana yayılan uzun soluklu, ileri-geri gitmeli, sancılı bir süreçtir.

Avrupa'daki modernleşme süreci Avrupa'nın kendine has ihtiyaçları ve koşulları doğrultusunda gerçekleşmiştir. Peki Osmanlı Avrupa'dan yaklaşık iki yüz yıl sonra çağdaşlaşmaya niçin gerek duymuştur? 1699 yılında imzalanan Karlofça Antlaşması ardından kaybedilen büyük topraklar Osmanlı yönetiminde belli değişiklikler yapılmasına sebebiyet vermiştir. Bu değişiklikler ilk olarak askeri daha sonra ise toplumsal, ekonomik, siyasi alanlarda gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. İşte tam da bu sebepten dolayı yani modernleşme sürecinin özünün kavranmayıp batılılaşmanın tavandan tabana doğru yayılması istendiğinden, bu süreç büyük oranda başarısızlığa uğramıştı. Başka bir deyişle; Osmanlı yönetimince batılılaşmanın içerikten yoksun ve sadece biçimsel olan bir esvap olarak görülmesi, Türk çağdaşlaşmasını sekteye uğratan baş etkenlerden birisidir.

Çağdaşlaşmanın ne olduğunu, batıda nasıl bir seyir izlediğini ve Osmanlı tarafından nasıl algılandığını belirttikten sonra batılılaşma adına gerçekleştirilen uygulamalardan bahsedelim. Bu uygulamaları gözlemlediğimiz ilk dönem, 2. Mahmut dönemidir. 2. Mahmut yönetiminde batılılaşmak adına eğitim alanında, 1838 yılında Rüştiye Okulları'nın açılmasına karar verildi. 1839 yılında Sultan Ahmet Camii'nde 'Adli Maarif Okulu' adı altında bir ortaokul açıldı. Daha sonra bu okul ikiye bölündü ve ikincisine 2Ulum-ı Edebiyye' adı verildi. Ardından batı modeline uygun mühendishane, harp okulları ve tıbbiye kuruldu. "2. Mahmut'un çağdaşlaşma çabalarının doğrudan doğruya kendine örnek yaparak biraz da hem kendini hem de halkını zorlayarak yürüttüğü bir yanı vardır ki bunları dış gözlemcilerin kimileri yazılarında gülünç bulurken kimileri de takdirle anarlar." Bahsettiğimiz uygulama 2. Mahmut yönetimince gerçekleştirilen kıyafet devrimidir. Bu kıyafet devriminin içeriğinde üniforma giyme sorunluluğu vardır.

2. Mahmut'tan sonra tahta geçen Abdülmecit tarafından da batılılaşma hareketleri sürdürülmüştür. Bu harekette en büyük pay Tanzimat Fermanı'na ayrılmıştır. Bu fermanla birlikte Osmanlı'da pek çok yenilik gerçekleşmiştir. Bunlardan bazıları; tüm vatandaşların Osmanlı vatandaşı sayılarak din farklılıklarına bağlı ayrıcalıkların kısmen kaldırılması, 1840'ta bazıları Fransız Ceza Yasası'ndan alınan Yeni Ceza Kanunnamesi'nin hazırlanması, 1850'de Fransız Ticaret Kanunu esas alınarak hazırlanan Ticaret Kanunnamesi'nin yürürlüğe girmesi, 1840'ta Kaime-i Nakdiye ismiyle ilk kağıt paranın dolaşıma sokulması, 1867'de Bahriye Nezareti'nin kurulması, 1868'de Fransızca eğitim ve batılı anlamada ilk eğitimi verecek olan Galatasaray Sultanisi'nin açılması, ilk defa yurtdışına öğrenci gönderilmesi ve Hereke'de bir pamuklu dokuma fabrikasının kurulması gösterilebilir.

Tanzimat'tan sonra batılılaşma hareketinin odağı merkezden çevreye kaymıştır. Yani batılılaşma, merkezi yönetim tarafından istenir olmaktan çıkmış; aydınlarca devlete dayatılan bir baskı unsuru halini almıştır.

Her türlü yenilik girişiminin az ada çok bir tepkiyle karşılandığı tarihi tecrübe ile sabittir. Bu yargıdan hareketle Tanzimat döneminde girişilen yeniliklerinde bir takım tepkilerle karşılandığını söyleyebiliriz. Mesela tanzimatçıların hedeflediği merkeziyetçi yapı, başı bozuk bölgelerin valilerini rahatsız etmiştir. İkinci bir örnek vermek gerekirse Halep, Bosna, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da kimi aileler çocuklarını mecburi askerlik uygulamasıyla askere alınmasına karşı çıkmıştır. Bu yeniliklere verilen tepkiler Osmanlı topraklarıyla sınırlı olmayıp ilişkili devletlerce de farklı gerekçelerle dile getirilmiştir. Örneğin İngiltere ve Fransa Tanzimat'ı olumlu karşılarken, Rusya bunun Osmanlı üzerindeki batılı etkiyi arttıracağını düşünüp fermanı olumsuz karşılamıştır.

Tanzimat'ın ortaya koyduğu yeniliklere verilen iç ve dış tepkilerin altında yatan temel sebep din olgusudur. Tanzimat Fermanı'na karşı müslüman kesim tepki vermiştir çünkü; ortaya konan yenilikler doğrudan müslüman halkın lehine olmamıştır. Rusya'nın olumsuz tepkisinin nedeni ise; Katolik ve Ortodoks halklarının Osmanlı toprakları üzerinde eşit seviyeye gelmesinin Rusya'nın buradaki çıkarlarını zedeleyecek olmasıdır.

Geçmişten bu güne tarihsel süreç izlendiğinde çağdaşlaşma tam olarak gerçekleşmediği görülmektedir. Çünkü çağdaşlaşma, kimliğin yeniden tanımlanması sorunudur. Kimlik yüzlerce yıllık bir tarihsel serüvenin meyvesi olduğu için görece kısa vadeli olan çağdaşlaşma hareketleri, köklü kimliklerin kalıplarını değiştiremez. Kimliğin çağdaşlaşmaya uydurulması yerine çağdaşlaşmanın kimliğe uydurulması yolu izlenirse söz konusu ülke için çağdaşlaşma hareketlerinin başarısı düşünülebilir bir olgu olabilir.


KAYNAKÇA

Medeniyetler Çatışması / Samuel HUNTİNGTON
Türkiye'de Çağdaşlaşma / Niyazi BERKES
Modernleşen Türkiye'nin Tarihi / Erik Jan ZÜRCHLER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder