29 Mayıs 2014 Perşembe

Benim Adayım ''Yalçıntaş''

Hasan MISIR

Minerva dergisinin geçen sayısındaki yazımı; 30 Mart Yerel Seçimleriyle, demokrasimizin seçimsel demokrasi modundan kurtularak, özgürlükçü ileri demokrasi ligine terfi etmesini temenni ederek bitirmiştim…

Merkezi Washington’ da olan ve dünya üzerinde 120 şubesi bulunan, demokrasi derecelendirme kuruluşu Hürriyetler Evi’nin ( Freedom House) bir önceki raporunda Türkiye “ kısmen özgür “ ülke konumunda iken, yayınlanan son raporda 100 üzerinden 64 kötü puanla ne yazık ki “ özgür olmayan ülkeler “ sınıfına geriledi. Bu durumun AKP hükümetinde rahatsızlığa yol açması doğal olmakla beraber; alınganlığa kapılıp hemen karşı taarruza geçilmesi, içerde kolaycılıkla izah edilebilse dahi, dışarıda bize hiçbir şey kazandırmayacaktır. Televizyon yokken, Avrupalı rakiplerimizle yapılan spor müsabakalarını radyodan dinler ve spikerle birlikte, yabancı hakemlerin bize karşı nasıl taraflı davrandıklarına hayıflanır dururduk. TV denen kutu kralın çıplak olduğunu gösterince, bu sektörden nemalanan kitle, zorunlu olarak lafa değil spora yatırım yapmanın normatif yolarına yöneldi…Darısı siyasetimizin başına derken; bu noktada ülkemizde esas itibariyle iktidar kadar muhalefetin ve sivil toplum örgütlerinin de birey veya toplu olarak bireylerce sorgulanması gerektiğini vurgulamak isterim.

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Ohal'deyken Soma Ordaydım

Esma ERDAL

(14.05.14) Şu anda yapılacak en iyi şey gidip Soma'ya bürünüp kömür karasına bir ananın feryadında hıçkıra hıçkıra ağlamak; arınmak adına fayda vermeyen tüm düşüncelerden... Sonra sarılıp babasız kalmış bir yavruya yalnız olmadığını için için haykırmak ama unutmamak o yavruyu bir daha asla. Sonra tutup bir bacının elinden dik dur senin sabrın büyütecek bu yavruyu deyip güç vermek ona. Ağlamak yetmez nihayetinde açıp semaya elleri, analara, eşlere, çocuklara sabır; ölenlere ise rahmet dilemek gerek.

Böyle yazmıştım acılı haberleri an be an televizyondan izlerken. Yürek dayanmıyordu olanlara. Ekrandan gördüklerim gerçekti ve çok acıydı. Olay yeterince karmaşıktı neydi, nasıl olmuştu ne olacaktı bundan sonra vs. Sonra sokaklar karışmaya başladı, eylemler yapıldı hatta Soma’da bile. Evet, bile diyorum ve birazdan yazacağım sebebini. Bunlar olurken ben de bir şeyler yapmak istiyordum, gitmeliyim diye düşündüm. Elimden ne gelirdi bilmiyordum ama orada olmak istiyordum. Sadece bir köşede öylece ağlayacak olsam da... Benimle aynı hissiyatta olan arkadaşlarımla kararlaştırdık gidecektik. Sonra üniversiteden bir kaç öğrencinin bir otobüs ayarladığını Soma’ya gideceklerini öğrenince onlara dahil olduk. Kimlerdi necilerdi bilmeden. Tek bilinen şey ortak bir istek vardı hepimizde ve ortak bir acı. Cumartesi gecesi İstanbul’dan yola çıktık. 3-4 saat sonra çevirme vardı, kimlik kontrolü yapıldı (varan 1 dedik içimizden). Otobüsün ön camında ‘Soma’ yazısıydı sanırım sebep.