25 Nisan 2014 Cuma

İçimizdeki İnsan

Mine Yişil

Meşguliyetim eğilip 'bana' fısıldadığım kelimelere aşina, akşamlar kendini ikinci el Beyoğlu'ndan alınma bavullara doldurmuş giderken. Bir el dokundu sanki yukarının rahmetinden inip gelen ve kendime açıldı tüm düğmeler. Faili meçhullerle kapamak isterdim bu davayı ama olmadı faili ben iken. Kendi kendimi yargılamak yüce sıfatlarıyla dolu bir mahkemede. İfşa ediyorum şimdilerde sıkışmış bu saniyelere, kaloriferden gelen ama yetmeyen sıcaklıklar eşliğinde kendimi mahkemeye. Boşluklara mâl etmek her ne ise işte! Üst satırlarında kendine eğilmiş alt satırlarda kendini bitirmiş orta çağ mensubu sıradan bir skolastik mensubu bir kalemle, düşle, düşünceyle... Sonsuz noktalar bi hayat, anlamadan, bilmeden yitip geçmiş. Sanki bir anne; kucağında bir evlat yitmiş. Geçmişi öylesine yitmiş bir fani.

Bir işaret bekleyen tetikçi sanki, kendini belkilerle, keşkelerle hep kandırmış, ertelemiş delicesine mutluluklarını, hüzünlerini, hayata dair tüm girdaplarını, mucizelerini, tesadüf etiketi yapıştırmış her şaşkınlığını, beklemeyişini, dolu dolu hissetmiş Dünya 94' ü yaşadığı günden beri. Susuzluklarını biriktirmiş matarasında. Özgürlük perisine yaklaşmış sanki nefes aldırtmayan o bir bir düşüncelerinden, yutkundurmayan fazlalıklarından. Bir "made in ben" ürünü film tüm aleniliğiyle vizyona girmiş gibi. Efektleri bilgisayar klavyesinin tuş sesleri. Tek fark rahat olmayan koltuklar. Aslında yargıçta biziz bu hayatta, sanık bölümünde duran korkak bakışlı özgürlük düşkünü mahkumda. Kapıdan çıktığımızda alkışlayanda biziz "Kahrolsun böyle adalet" çığlıkları atanda. Her şeyden önce göz de biziz gözyaşı da. Hepimiz toprak kokmuyor muyuz şu idealardan? Yaratıcının bir parçasını taşımıyor muyuz nefislerimize köle adadığımız ruhlarımızda? "Asla yaklaşmayınız", "Asla girmeyiniz" ibareleri yer almıyor mu havayı teneffüs ettiğimiz şu alemde çizgilerimizde? Yanıcı maddeysek hepimiz patlamaktan korkmamalıyız değil mi? İçimizdeki insanı çıkartmak adına...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder