29 Temmuz 2013 Pazartesi

Batılılaşma: Bir Kimlik Bunalımı

Gözde TÜTMEZ



“Ataerkil kültürde, aile ve grup üyelerini bütünleştiren, birbirlerine bağlayan bağ; “baba”lar ve “oğul”lar arasındaki rekabet nedeniyle derin bir sarsıntı geçirir. Önceden dış dünyaya yöneltilen ve yönlendirilen saldırganlık dürtüsünün bir bölümü, ataerkil kültürde iç dünyaya ve iç dünyanın toplumsal uzantılarına yöneltilir. Babalar ve oğulların, tanrılar ve çocuklarının dış dünyaya karşı verdikleri hayatta kalma mücadelesi; şimdilerde tüm gücü elinde tutan hükümran baba ve babanın tüm otoritesini uyguladığı insan topluluğu arasında bir çatışma ve sürtüşme ortaya çıkarmıştır. Manic fantezilerini baba üzerine projekte eden oğullar, babanın kendileri üzerinde güç kullanmasına öfkelenirler ve babanın sahip olduğu gücü elde etmek için onu “yutarlar”. Bu tutumun kendilerini yalnızlığa ve pişmanlığa ittiğini gören oğullar, öldürülen babanın intikamından korkarlar ve babanın otoritesini “çaresiz” kabul ederler. Ardından ise tapınma, kulluk ve teslimiyet doğar.”

“Ödipal kompleksin temeli olan cinsel haz dürtüsünden sıyrılmak için, babalar oğullarının dışarıdan evlilikler yapmasına, bağ kurmasına izin vermiş ancak bu tutum insanoğlundaki güvensizlik, engellenme ve sınırlılık halinin var olmasına sebebiyet vermiştir. İnsanlar hem kendilerine hem birbirlerine güvenmemeye başlamışlar; doğru ve yanlışa ilişkin yargılarını ilahi, atanmış krallarına, yargılayıcılarına, papazlarına havale etmişler; artık kendi arzularına ve saiklerine güvenlerini yitirdikleri için bunların yüksek hikmetlerine ve otoritelerine bağımlı hale gelmişlerdir.

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Batı Demokrasisi, Sosyal Medya ve Arap Baharı

                                                                                                                                         Esma ERDAL


Ortadoğu ülkelerinin halkları tarafından Aralık 2010’dan günümüze değin, Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde rejim, yönetim, yönetici değişimleri başta olmak üzere değişikliklere, revizyonlara ve yenilenmelere yol açan, protesto, ayaklanma, kalkışma, devrim, başkaldırı ve daha birçok adlandırmayla söz edilen Arap halk hareketleridir.”

Baharın ilk ateşinde savrulan küller, Tunuslu üniversite diplomalı Muhammed Buazizi adlı gencindir. Zabıta görevlilerince, seyyar satıcılık yaptığı tezgâhı ile mallarına el konulmasının ardından daha fazla dayanamayan Tunuslu genç kendini yakar. Bu olaydan sonra başlayan gösterilerde, göstericilere karşı ateş açan polisin şiddet kullanmak yerine eylemcileri koruması gerektiğini savunan Tunuslu blog yazarları ‘polise karşılık olarak yasemin verelim’ sloganıyla yola çıkarlar. Ülkelerinin sembolü olan yasemin çiçekleriyle özdeşleşen bu durum sosyal paylaşım ağlarında da bu şekilde yankı bulur. Böylelikle Yasemin Devrimi adı ortaya çıkar. Ayaklanmalar Mısır ve Libya’ya da sıçrar. Bundan sonrasında domino etkisi gibi etki alanı genişleyerek büyür.

6 Temmuz 2013 Cumartesi

Gör, Anla, Dinle

                                                                                                                  Mey TANAR


2013 Türkiye’sinde bugüne kadar eşi görülmemiş bir eylemin içerisindeyiz. Eşi görülmemiş diyorum çünkü sayısı bu kadar fazla olan her görüşten, milletten insanın katıldığı eylemde direnişçilerin elinde sirke ve limondan başka ‘silah’ yok.

Gezi Parkı eyleminin başlangıcı İstanbul’un göbeğindeki nadir yeşil alanlardan bir tanesini daha beton yığınına çevirmemek içindi. Bu masum başlangıca yapılan kabul edilemez sertlikteki polis müdahalesi eylemi başka bir boyuta taşıyarak insanların içinde biriktirmiş olduğu isyan duygularını açığa çıkardı. Halk için hizmet vermesi gereken polisin halka saldırması sonucu, polisin emir aldığı makamlara döndü gözler. 11 yıldır tek başına iktidarda olan kendine destek vermeyen insanların isteklerini görmezden gelen ve kurallarıyla yıldırmaya çalışan AKP hükümetine karşı bugüne kadar hiçbir başkaldırı olmadı. Bugün bu başkaldırıyı da hükümetin askerleri konumundaki polisin halka yaptığı zulümler tetiklemiştir. Kırmızı elbiseli kız, tomanın karşısında tek başına barikat olan kız, İzmir’de taksilerin polisle halkın arasında barikat oluşturması, Çarşı, Redhack her biri direnişin simgesi oldu.

2 Temmuz 2013 Salı

Sivas'ı Unutma!

Büşra KILIÇ

“Gün gelir sanma hesap sorulmaz,
Dayanır kapına, Pir Sultan ölmez!”*
Tarih 2 Temmuz 1993. Yer: Sivas. Türkiye, utanç günlerinden birini yaşıyor. Kutuplaşma, galeyana gelme, fişleme; geçmişten gelen ve gelecekte de devam edecek olan dış mihrak oyunları… Kendinden olmayanı düşman belleyenlerin yaptığı katliam, fani bedenlerini aldığı insanları hafızalardan silemedi. Vicdan azabına,adalet terazisine asla erişemeyecek olanlar; hatırladıkça, düşündükçe içi yanan insanları anlayamazlar. Belki o günlerin tanığı olmayan ve bugünlerde yine kutuplaşma ile yüz yüze kalan doksan nesli de anlayamaz. Duymak, bilmek bile kötüyken şahit olmak nasıl bir acıdır tahmin edemiyorum. Bugün bizlere “28 Şubat’ta neredeydin, 2 Temmuz’da neredeydin?” diyenlere cevabımız: “ÇOCUKTUK! MASUMDUK! DÜNYADAN HABERİMİZ YOKTU!” Ama madem akıl kemale erdi, geçmişteki yaraları tek tek hafızamıza işlemeliyiz. Unutursak tekrar yaşarız. Unutursak zalim oluruz.