22 Haziran 2013 Cumartesi

"Slogan Bulamadım"

Gözde TÜTMEZ

İki haftadır Gezi Parkı’nda, yıllardır uyuyan güzel edasıyla salınan güzel halkımızın ‘diriliş’ine şahit oluyoruz. Belki birkaç ağaç, belki yediğimiz her lokmaya gizlenmiş afyon, belki içki yasağıyla gelen ayıklık, belki hakarete uğrayan her insanın onur mücadelesi; bizleri, sizleri, onları, ötekileri, berikileri sokaklara döktü. Ülkenin her bir köşesinde tencereleri, tavaları, ruhları, bedenleri ve ‘orantısız zekaları’ ile herkes ses vermeye başladı.

Noldu da bu insanlar böyle yırtıp attılar kefenlerini? Noldu da uyuyan güzeller uyandı uykusunda? Baş belası twitter’da ismini hatırlayamadığım biri ’90 nesli pokemonu yasaklatan çocuktan beridir kimseye böyle sinirlenmemişti.’ diye yazmış. Güldüm okurken, haklıydı. Herkesin geleneklerinden kopuk, gözleri kapalı, zihni afyonlu diye yaftaladığı bu meşhur ‘apolitik’ gençlik noldu da böyle zekaları ile bağırmaya başladı?

7 Haziran 2013 Cuma

Temsili Demokrasiden Katılımcı Demokrasiye Giderken: Sosyal Medya ve İnternet


İbrahim ALTUNBAŞ
Teknolojiler yalnızca insanların kullandığı icatlar değildir, insanları yeniden icat eden araçlardır. Marshall McLuhan

İnsanlık, ‘gençleri doğru yoldan ayırdığı ve devletin tanrılarına inanmadığı’ gerekçesiyle Sokrat'a baldıran içiren Atina Demokrasisi’nden bu yana büyük dönüşümlerin içerisinden geçti. İnsanlığın yarattığı demokrasi, dün Sokrat’ı idam ederken bugün ürettiği yeni kavram ve ilkelerle onu beraat ettirdi. Düşünsel evrimi sürecinde ‘demokrasi’ kavramını Antik çağlarda üreten insanoğlu, şüphesiz ki değişimi de algılayacak ve kavramsallaştıracak bir düzeye de erişmişti. M.Ö. Anadolu’nun Batı Kıyısı’nda yaşayan Efesli Heraklitos ‘değişmeyen tek şey değişimin kendisidir’ dedi ve belki de insanlığın yanıtını merak ettiği nereye gidiyoruz sorusuna yanıt vermiş oldu; değişmeye gidiyoruz. Değiştik de… Ve bu değişim süreci insanlığın büyük dönüşümler yaşamasına neden oldu. İnsanlık tarihini, bu büyük dönüşümler penceresinden pek çok şekilde bölebiliriz. Oysa bugüne kadar insanlık temelde üç büyük dönüşüm süreci içerisinden geçti.[1] Bunlardan ilki organize tarıma geçişken diğeri sanayileşmedir. Üçüncü süreçse bugün içerisinde bulunduğumuz ve selamlamakta olduğumuz “enformasyon çağı”[2]dır. Hep beraber ‘Ağ Toplumunun Yükselişi’ne tanıklık ediyoruz.

6 Haziran 2013 Perşembe

Bir Çapulcunun Gezi Yazısı

                                                                                                                  Özgür Can ARAZ

30 Mayıs 2013 Perşembe sabahı 06.30 suları, tamamı üniversite öğrencisi 5-6 kişilik bir grup İnönü Stadı’nın üst tarafından Taksim’e doğru yürüyoruz. Kaldırımın yan tarafında yeşillik bir alanı sulayan ve bizi de ıslatan fıskiyenin hepimize hatırlattığı şey TOMA oluyor ve ardından gelen önlenemez bir geyik muhabbeti… Sabah’ın 5’inde Gezi Parkı’nda hilal taktiğini andıran bir şekilde ablukaya alınıp manasızca biber gazına doyurulan, düşman askeri püskürtülürmüş gibi püskürtülen ve geride kalan köyleri yağmalanır gibi bir kısmının eşyaları mahvedilen bir avuç insandan birkaçı biz değilmişiz gibi gülüyoruz. Gezi Parkı’nda yaşananlarla ilgili en çok üzerinde durulması gereken meselelerden biri bu bence; insanlar gülüyor, gülebiliyor. İnsanlar tedirgin oluyorlar, kızıyorlar, üzülüyorlar, öfkeleniyorlar ve bazen çok ama çok öfkeleniyorlar ama her gün metrobüse, tramvaya, vapura binerken birbirini itip kakan İstanbul halkının gerginliğinden, anlayışsızlığından orada eser yok gibi. Ayrıca mizahın tersi ne kadar pis, ona da şahitlik ediyoruz.

Önceki hafta Çarşamba akşamından bu yana Taksim’de yaşananlara tanıklık ediyorum pek çok arkadaşımla beraber. Bundan bir hafta önce; karşılaştığım, konuşmasını dinlediğim, yazısını okuduğum insanlardan hiç birinin öngöremediği gibi bizde şuan yaşananları öngöremiyorduk. Bundan sonra neler yaşayacağımızı da net olarak öngörmek çok zor. Çok enteresan bir süreç yaşadığımız ortada. Destek büyüdükçe büyüdü ve Türkiye’nin hemen hemen her yerinde eylemler çoğaldı. Geçtiğimiz haftasonu tepkilerin bir anda çoğalması çok büyük kitlelerin sokağa dökülmesi ve ardından polis tarafından kapatılan Taksim ve Gezi Parkı’nın geri alınıp halk tarafından polise kapatılmasıyla farklı kaygılar da doğdu. Cumartesiyi pazara bağlayan gece pek çok insan Taksim'de yaşananların kontrolden çıkabileceğini düşündü. Fakat gezi parkı direnişinin, “kontrol edenleri” olmayan gerçek sahipleri bu kaygıları kırmayı bildi. Bence bu anlamdaki en kritik çaba Pazar sabahı Taksim ve çevresinin direnenler tarafından temizlenmesiydi. Herkesin takip ettiği gibi sonraki günlerde buna pek çok yaratıcı eylem eklendi. Peki bu koca bir hafta içinde kontrolünün sahibi, sorumlusu belli olan devlet ne yaptı?