5 Mayıs 2013 Pazar

Plaza De Mayo’dan Galatasaray'a: Bitmeyen Mücadeler

Sevinç Ödül PATIR


İşkence bir insanlık suçudur. Her ne durumda olursa olsun asla kabul edilemez, affedilemez bir suçtur.

Hiç düşündünüz mü sevdiğiniz bir insan bugün yanınızda, yarından sonra bir daha hiç haber alamadığınızı? Nerde kimle hiçbir şey bilmediğinizi hiç düşündünüz mü? Ve onların işkenceye maruz kaldıklarını bildiğiniz halde onlara ulaşamadığınız oldu mu? Dünyanın pek çok yerinde pek çok insan bu söylediklerimi yaşadı. Cumartesi Anneleri ve Plaza de Mayo Anneleri ise seslerini duyurabilen, duyurmak için de mücadele edenlerden…



Plaza de Mayo Anneleri ve Cumartesi Anneleri ve Dünyadaki pek çok insan kayıpları, ölümü ve acıyı yaşamış olanlardan. Arjantin’de 1976-1983 yılları arasındaki askeri diktatörlük döneminde pek çok insan gözaltına alınmış ve kaybedilmiştir.

24 Mart 1976'da, Juan Domingo Perón öldükten sonra hükümeti devralmış olan eşi María Estela Martínez de Perón'un hükümeti bir darbeyle devrilmiştir. Üç yüksek rütbeli komutanın yönetimi almasıyla cunta yönetimi başlamış; sonraki yedi yıl ülkeyi yöneten dört askeri cunta ardında eşi benzeri olmayan bir mirası, sistematik zorla kaybetme vakalarını bırakmıştır.[1] Yaklaşık 30 bin insanın gözaltında işkenceye, tecavüze maruz kaldığı, öldürüldüğü, yasadışı gözaltı merkezlerine gönderildiği tahmin ediliyor.

30 Nisan 1977′de hükümet binalarının önündeki büyük meydanda, Mayıs Meydanı’nda 14 anne bir araya geldi. Azucena Villaflor da bu annelerden birisiydi. Azucena’nın, Peronist gençlik hareketinde yer alan oğlu Nestor ile kız arkadaşı Raquel Mangin darbeden 8 ay sonra, 30 Kasım 1976’da ‘kaybolurlar’. Azucena oğlunu ve oğlunun arkadaşını her yerde arar; İçişleri Bakanlığı’na, emniyete, hatta orduya bile başvurur. Evladı ‘kaybolan’ bir anadır ve yardım için yalvardığı hiç kimse yüreğinde yanan ateşe aldırmaz bile. Tam 6 ay boyunca çalmadığı kapı bırakmaz, ama sonuç her zaman aynı...[2] Azucena devlet dairesi koridorlarında bir görevliye ulaşamamış olsa da diğer kayıp annelerine ulaşmıştır. Önce evlerde toplanmışlar daha sonra da kilisede bir araya gelmişlerdir. Ve bir gün Azucena, kapalı kapılar ardında tartışmanın sonuç vermeyeceğini anladığı buluşmalardan birinde, birden “Tek başımıza sonuç alamayacağız. Plaza de Mayo’ya gidersek sayımız çoğalabilir. Videla (dönemin Başkanı) bizi o zaman dinlemek zorunda kalır...“ diyerek çıkış yapar.[3]

Plaza de Mayo, cunta yönetiminin genel merkezine yaklaşık 100 metre uzaklıktaydı. Diktatörlük insanları kamusal alanlarda toplanmalarını yasaklamış olduğu için 14 kadın, meydanın merkezindeki piramidin etrafında yürümeye başladılar. Fakat günlerden cumartesiydi. Bu nedenle seslerini kimseye duyuramadılar. Bir sonraki hafta Cuma günü Plaza de Mayo’daydılar fakat yine de seslerini kimseye duyuramadılar. Üçüncü hafta Perşembe günü saat 15.30’da Plaza de Mayo’daydılar ve bu defa seslerini duyurmayı başardılar. Öyle ki meydan da sadece anneler yoktu; coplarıyla birlikte polis de oradaydı.

Sadece 14 kişiydiler. Birkaç hafta sonra sayıları artmaya başladığı gibi polis baskısı da artmaya başladı. Sene sonuna gelindiğinde meydanda her perşembe günü toplananların sayısı üç yüzü bulmuştu. Sayıları artan anneler simgesel olarak, kundaktaki bebeklerin bezleri olan beyaz bezleri başörtüsü olarak takmaya başladılar ve eylemlerine böyle devam ettiler. Sayıları sürekli artan anneler bir süre sonra Madres de la Plaza de Mayo olarak anılmaya başlandılar. Aynı zamanda karşıt fikirli gruplar tarafından “perşembenin delileri” diye de anıldılar.

Tabi ki cunta döneminden bahsediyoruz. Eylemlerini sürdüren annelerin önüne pek çok engel çıktı. Gözaltına alındılar ve hatta aralarından birçoğunun adı, kayıplarını ararken, kaybolanlar listesine eklendi. 15 Ekim 1977′de kayıplar için toplanan 24 bin imzayı Başkanlık Sarayı’na teslim etmek için harekete geçen 300 anneyi polis cop, kalas ve göz yaşartıcı bombalarla dağıttı.

“(…)Seslerini daha güçlü bir şekilde duyurmak için ‘La Prensa’ gazetesinde kayıpların ilanını verirler. Bu ilanla birlikte devlet anaların mücadelesinden daha fazla korkmaya başlar ve ajanlarını devreye sokar. Bunlardan biri de, ‘Sarışın Ölüm Meleği’ olarak bilinen Alfredo Astiz. Kendini ‘Gustavo Nino’ olarak tanıtan bu ajan, kardeşinin kayıp olduğunu söyleyerek Azucena’ya başvurur. Eşi bu kişiye çok güvenmediğini söylese de, Azucena Astiz’e sahip çıkar, ona her konuda yardımcı olmaya çalışır.(…)”[4]

Anneler tanınma riskini göze alarak 10 Aralık 1977’de, uluslararası insan hakları gününde, 834 annenin imzaladığı bir bildiriyi Arjantin’in günlük gazetelerinden “La Nacion,”da ilan olarak yayınlandı. İlan, Arjantinli yetkililere onların kayıp çocuklarının davalarını açıp araştırarak adaleti yerine getirme çağrısında bulunuyordu.[5] İlan masraflarını bir başka eylemci grup olan Las Familias ile birlikte bizzat anneler üstlendi.

Annelerin bu eylemliliklerinden sonra polis şiddeti ve kaybolmalar devam etti. Bildirinin yayınlanmasından iki hafta sonra dört kadın cesedi Plata Nehri’nde bulundu. 8 Aralık 1977′de anneler – Esther Ballestrino de Careaga ve Maria Eugenia Ponce de Bianco – sekiz kişiyle birlikte Buenos Aires’de ki Santa Kruz kilisesinde katıldıkları bir toplantıdan askeri görevliler tarafından zor yoluyla kaçırıldılar. Azucena Villaflor ise ilanın yayınlandığı gün, 10 aralık 1977’de, evinden ilanın yayınlandığı gazeteyi almak için çıkar. Bir daha da geri dönmez. Çünkü Alfredo Astiz’in ihbarı üzerine istihbarat güçleri tarafından kaçırılır. Artık O’nun da ismi ilanlardan birindedir. Azucena Villaflor, keybedilmiştir.

Azucena’nın cesedi ise 10 gün sonra Rio de Plata Nehri’nin kıyısına vurmuştur. Adli tıp raporuna göre yüksek bir yerden atılarak sert bir yüzeye çarpılma sonucu ölümü kayda geçirir. Ülke sivil yönetime geçtikten sonra bazı itirafçı generallerden de öğrenildiği üzere, kaybedilenler, iğneyle uyuşturulup uçaklardan okyanusa atılmışlardır. Ve daha sonraları araştırmalarda taşa bağlanmış cesetler de bulunmuştur.

Dilekçenin ve 1978'de Arjantin'in Dünya Kupası'na ev sahipliği yaptığı sırada düzenlenen gösterilerin ardından gruba yönelik baskılara, kaçırmalar ve yürüyüşlere ordu müdahalesi de eklendi. Baskılar karşısında, perşembeleri gizlice kiliselerde buluşma kararı alındı.[6] Ancak mücadele kiliselerde sıkışıp kalmadı. Kasım 1981’de düzenlenen “barış, iş, emek” yürüyüşüne katılan 50 bin kişi de anneleri destekledi. Onlar için sloganlar attı. 82 Şubat’ında Başkanlık Sarayı’nın önünde düzenlenen yürüyüşe ilk kez sendikalar da katıldı. Yine annelerin başını çektiği “Askeri Diktatörlük Sonuna Yaklaştı” gösterisine 15 bin kişi katıldı. 21 Eylül '83'te "Kaybolanların canlı olarak ortaya çıkması" yürüyüşü anneler tarafından organize edilmiştir. Bu yürüyüş, Başkanlık seçiminden sadece birkaç hafta öncedir.




Anneler yürüyüşlerle de sınırlı kalmıyor, destek ziyaretleri, yabancı ve yerli basına ilanlar, dilekçe verme eylemleri, yurtdışına yolculuklar düzenliyorlardı. Bu yıllar, Arjantin'de toplumsal muhalefetin yükseldiği bir dönemdir. Buna karşın Cunta da saldırıları kaçırmaları, kayıpları, infazları, işkenceleri artırdı. Cunta hükümeti, 28 Nisan 1983'te "Yıkıcılık ve Terörizm Üstüne Savaş" belgesini yayınladı. Bu belgeye göre kayıplar "savaş kazazedeleri" olarak gösterildi.

1983′te Falkland Savaşı’nı kaybederken kendi ipini de çeken cunta devrildi. Cunta sonrasında kurulan Alfonsin hükümetinin “toplumsal barış”ı sağlamaya yönelik göstermelik soruşturmaları sonucunda cunta şefi General Videla ile Amiral Emilio Massera ömür boyu hapis cezasına çarptırılırken, diğer halk düşmanları serbest kaldı.

Yargılanmalar sonucu cuntacılar itiraflarda bulunmaya başladı. Gözaltına alınanlara uyuşturucu iğneler verilmiş ve her çarşamba günü yaklaşık 20 kişi uçaklardan okyanusa atılmıştı. Sorgularda ve işkence kamplarında doğan kayıpların çocukları alınıp, onları kaybedenlere, kayıplardan sorumlu olan yetkililere verilmiş, onlar tarafından Anneler ve mücadeleleri vatan hainliği olarak öğretilmiştir. Yaklaşık olarak 500 çocuk kaybedilmiştir. Kayıplarını arayan anneler de kaybedilmiştir.

7 Ekim 1989’da ve 30 Aralık 1990’da iki ayrı af yasasıyla daha önce yargılanmış olan cuntacılar affedildi. Menem’in af yasalarıyla birlikte çıkardığı, kayıp yakınlarına tazminat ödenmesini öngören yasalar ise, kayıp yakınlarının ve demokratik örgütlerin büyük tepkisine hedef oldu. Kan parası reddedildi. Menem dönemi sonrasında cuntacıların yargılanması mücadelesi, “Dokunulmazlığa Karşı Mücadele” biçiminde büyük bir ilerleme kaydetti. Plaza de Mayo Anneleri eylemlerini sürdürüyor ve tüm toplumsal mücadelelerde yer alıyordu. Bilinen işkencecilerin evleri tespit ediliyor ve önünde “escraches” denen ünlü teşhir eylemleri yapılıyordu. “Burada bir katil yaşıyor!” içerikli 50-100 kişilik eylemlerle, afişlerle, pullamalarla işkenceciler mahalleye teşhir edilerek bulundukları yerde barınamaz hale getiriliyordu.[7]

En sonunda Peronist cumhurbaşkanı Nestor Kircnher daha önce de genelkurmayın dilediği özrü 2003 yılında yinelemiştir. Genelkurmay Başkanı’na Harp Okulu’ndaki galeriden eski cuntacılardan Videla ve Bignone’nin fotoğraflarının kaldırılması emrini iletti. Deniz Mekanik Okulu ESMA’ya ait 19 hektarlık deniz kompleksi ise kaybedilenler anısına müzeye çevrilmek üzere yerel insan hakları kuruluşlarına devredildi. Mahkeme yaklaşık 5000 kişinin işkence gördüğü ESMA’yı da araştırıyor.

2006 yılına gelindiğinde anneler, babaanneler, anneanneler artık muhataplarının hükümet olmadığına karar vermişlerdir ve son bir yürüyüş daha gerçekleştirerek her perşembe günü Plaza de Mayo da yaptıkları 24 saatlik yürüyüşlerini bitirme kararı almışlardır. Çünkü artık hemen hepsinin yaşı 70 ile 90 arasındadır. Ancak mücadele yine de bitmemiştir. Onlar faillerin yargılanmasını başarabildilerse de Türkiye de bunun mücadelesini hala daha vermekte olan “Cumartesi Anneleri” var.

Cumartesi Anneleri ile Plaza de Mayo Anneleri’nin hikayeleri aynı, ülkeleri farklı. İnsan Hakları Derneği’nin kayıtlarına göre 2001 yılına kadar yaklaşık 700 kişi gözaltında kaybedildi[8]. Kaybedilenler arasında yalnızca aktif olarak siyaset yürüten kişiler değil, yaşı 12-13 olup gece yarısı evlerinden alınıp götürülen çocuklar da vardı.1995 yılında gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ı aramaya başlayan ailesi, 58 gün sonra kimsesizler mezarlığında cesedine ulaştılar. İkinci bulunan kayıp ise Rıdvan Karakoç’tu. Ve Galatasaray Meydanı’nda, mücadele başladı. Tıpkı Plaza de Mayo’daki gibi. Önce sayıları azdı daha sonra çoğaldılar. Polis şiddetine maruz kaldılar. Gözaltına alındılar, dövüldüler, biber gazına maruz kaldılar. En sonunda onlar da mücadele her yerde dediler ve oturumlarına ara verdiler. 2008 yılında Ergenekon soruşturmaları kapsamında failler yargılansın kayıplarımız bulunsun diyerek tekrar Galatasaray Meydanı’na çıktı Cumartesi Anneleri.



Plaza de Mayo Anneleri ile Cumartesi Anneleri arasında bir noktada farklılıklar oluşuyor: Plaza de Mayo Anneleri’nin asıl amacı, faillerin yargılanması ve cezalarını çekmesidir. Cumartesi Anneleri ise ölü ya da diri tüm kayıplarımız bulunsun, failleri yargılansın diyerek Galatasaray Meydanı’nda, dört yüzü aşkın haftadır eylemlerine devam etmektedir. Arjantinli nineler, faillerin yargılanmasını sağlamış, meydanları gençlere devretmiş olsalar da Cumartesi Anneleri’nin yanındalar. Plaza de Mayo Anneleri artık kayıp torunlarını bulmak için mücadele ediyorlar.

Cumartesi Anneleri ve Arjantinli anneler… Onlar farklı coğrafyaların anneleri, ama aslında aynı kayıpların anneleri! Hikayeleri aynı, acıları aynı, kayıpları aynı… Konuştukları diller bile aynı!

No Perdonamas No Olvidamos!

Affetmiyoruz, Unutmuyoruz!


KAYNAKÇA
- MATER, Nadire, 2009, Sokak Güzeldir, İstanbul, Metis Yayınları
- BARAN, Ayçe, Arjantin: Faşist Cuntacılara Karşı Mücadelede Bir Örnek http://marksistteori.com/etiket/plaza-de-mayo-anneleri/
- ÇİÇEK,Meral , Plaza de Mayo'nun zambağı Azucena Villaflor, 3 Ağustos 2011
http://defterares.blogspot.com/2011/08/plaza-de-mayonun-zambag-azucena.html

- FİLİPPİNİ, Leonardo, Hafıza Merkezi, Buenos Aires, 23 Kasım 2012 http://www.bianet.org/bianet/insan-haklari/142315-ceza-kovusturmasiyla-adaleti-aramak

- ÖZTÜRK, Çiğdem, BİA Haber Merkezi, Buenos Aires, 8 Mart 2003 http://bianet.org/bianet/siyaset/17161-onlar-tek-basina-dans-ediyorlar

- http://lahy.wordpress.com/category/arjantin/page/2/


[1] http://www.bianet.org/bianet/insan-haklari/142315-ceza-kovusturmasiyla-adaleti-aramak
[2] Meral Çiçek’in 3 Ağustos 2011 tarihli yazısından alınmıştır: http://defterares.blogspot.com/2011/08/plaza-de-mayonun-zambag-azucena.html
[3] Meral Çiçek’in 3 Ağustos 2011 tarihli yazısından alınmıştır: http://defterares.blogspot.com/2011/08/plaza-de-mayonun-zambag-azucena.html
[4] Meral Çiçek’in 3 Ağustos 2011 tarihli yazısından alınmıştır: http://defterares.blogspot.com/2011/08/plaza-de-mayonun-zambag-azucena.html
[5]23/12/2010 tarihli Word Press haberinden alınmıştır: http://lahy.wordpress.com/category/arjantin/page/2/
[6] http://bianet.org/bianet/siyaset/17161-onlar-tek-basina-dans-ediyorlar
[7] http://marksistteori.com/etiket/plaza-de-mayo-anneleri/
[8]Nadire Mater, Sokak Güzeldir, s. 167, 14 numaralı not, Metis Yayınları, 2009.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder