14 Mayıs 2013 Salı

Modern Dünyayla Tanışmak

Sevinç Ödül Patır

İstanbul Modern Sanatlar Müzesi, kapısından girdiğiniz andan itibaren farklı bir dünyanın, farklı algıların, farklı insanların var olabileceğini sizlere kanıtlıyor. Var olan gerçeklik algısının ne boyutta değişebildiğini, farklılaştığını ve tamamen yıkılabildiğini anladığınız anda hayata bakışınız değişebiliyor.

“Modernlik? Fransa ve Türkiye’den Manzaralar” sergisi, oldukça etkileyici bulduğum bir “modernlik” algısı yaratmış. Gerçek anlamda kapısından ilk girdiğim andan itibaren düşüncelerim birbiri ardına sıralanarak, birbirinin ayağına basarak, koştur koştur ağzımdan dökülmeye çalıştı.

Kapıdan girdiğimde bana “Hoş geldin, burası bambaşka bir dünya; burada gerçeklik çok başka, modernlik ise şaşırtıcı!” diyen eser Kader ATTIA’nın “Untitled (skyline)” adlı çalışmasıydı.


Günümüzde evimizin olmazsa olmazlarından olan buzdolapları ve günümüz şehirlerinin olmazsa olmazı gökdelenlerin nasıl bir araya geldiğini gördüğümde oldukça şaşırdım. Zira bakınca, ‘Hah bunu bende yapabilirdim!’ dediğiniz şey; aslında hiç birimizin aklına gelmemiştir Kader Attia dışında. Çeşit çeşit, boy boy buzdolaplarının üzerlerine yapıştırılmış sıralı ve minik aynalar, üzerinize gelen bir şehir siluetini oldukça iyi yansıtmıştı. Şehir stresi, dünyanın şehirleşme algısı, şehirlerin değişen siluetleri ve üzerinize gelen binalar… Hepsi oradaydı ve bir dokunma mesafesindeydi. Adeta duyguların somutlaştırılmış haliydi.


Bir başka odaya girdiğimde, geniş ve boş bir odanın bir duvarında 4-5 kişinin oturabileceği kadar koltuklar varken; tam karşısında da 26 dakikalık bir film vardı. Streamside Day isimli bu film gerçek anlamda bir huzurla başlıyor. Balta girmemiş ormanda tavşan ve geyik gibi hayvanları, şelalelerden akan suları görüp; su sesiyle birlikte yaklaşık 5 dakika kadar huzur buluyoruz. Ormandan koşa koşa giden geyiğin birdenbire ormanın bitimiyle karşı karşıya gelmesiyle bizde gerçeklikle karşılaşıyoruz. Orman bitmiş, ağaçlar kesiliyor ve hemen ormanın yanına bir araziye evler yapılıyor. Geyik en son bir evin içine girip kalıyor. İşte o an ormanın, dünyanın ve modernliğin neleri tahrip ettiğini neleri yok ettiğini görüyoruz. Geyikle burada vedalaşmamız ardından, yeni yapılan evlere taşınan insanları görüyoruz. Bir bakıma tanışma günleri gibi bir festival havasında eğlenmelerini, mangal partilerini ve hayvan kostümleriyle sokak geçişleri yapmalarını izliyoruz. Filmin sonuna kadar aklımda tek bir soru vardı: “Evdeki geyiğe ne oldu?”. Filmin sonu da dahil olmak üzere evdeki geyiği göremedik ama bol miktarda tavşan, geyik kostümlü çocuklar gördük. Modern dünyanın yarattığı modernlik algısında, ormanlara ve orman hayvanlarına yer yoktu… Sadece kostümleri vardı.


Serginin beni en çok etkileyen eseri ise Hale TENGER’in Strange Fruit adlı eseriydi. Öncelikle bir duvarda, sarkan beyaz tüylü ve çok kalın perdeler vardı. İçeriden oldukça garip (strange) sesler geliyordu. İnanılmaz derecede meraklandım ve yavaşça perdeyi aralamaya çalıştım. Biraz kalın bir tüylü perde katmanının ardından kendimi bir dünya maketinin önünde, karanlık bir odada ve hatta uzay boşluğunda bulmuş oldum. Duvarlardaki hareketli galaksi tasvirleri ve ortada asılı olan fiziki dünya maketi inanılmaz derecede etkileyiciydi. Gerçek anlamda üzerinde bulunduğum dünyanın aksine, uzakta ve uzaydan elle dokunabilme mesafesindeki bir gezegene; dünyaya bakıyordum. Dünyanın etrafında döndükçe adeta başım döndü. Kendimi uzay boşluğuna kaptırmıştım ki birden bire çok farklı bir müzik ve çok farklı bir sesle, odanın bir diğer ucunda başka bir perde açıldı. O an dehşete kapılmış olabilirim. Gerçekten bir taraftan korkunç bir taraftan da şahane bir uyum vardı. Bir başka dünya, açılan perdenin arkasından bana bakıyordu. Yavaş yavaş ikinci dünyanın yanına gittim. Bu defa dünya tepetaklaktı!


Siyasi haritadan oluşmuş ikinci dünya gerçekten tepetaklaktı fakat çok da güzel bir ayrıntı vardı: Yer adları hala düz okunuyordu!

Gerçek anlamda etkileyici bir görsellik vardı. Dilim tutuldu ve yavaşça, bu defa odanın iç tarafındaki siyah tül perdelerden beyaz tül perdelere dönüşen kapıdan çıktım. Tekrar dönmek üzere odadan uzaklaştım. (Nitekim geri dönüp tekrar baktım)

Modernlik algısında, aslında basitçe tepetaklak olmuş, belki de çivisi çıkmış bu dünyanın, bir taraftan da dümdüz okunuyor olduğu gerçeği üzerine günlerdir düşünüyorum.

İşte bizim modernlik, modernizm ve modern dünya dediğimiz kavramlar, aslında bunlardan mı ibaretti?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder