6 Nisan 2013 Cumartesi

Bekleyelim mi?

Büşra KILIÇ

Beklentiler
“Beklenti nedir?” diye bir soru sorsam cevaplayabilir misiniz? Yahut cevap olarak kurduğunuz cümleye “Cevap budur.” diyebilir misiniz? İnsanın hayattan, başka bir insandan ya da bir kitabın sonundan beklentileri olabilir. Bu beklentiler insan insana ve dakikadan dakikaya değiştiği için tek bir tanımı yapılamaz ve anlamı anlaşılmaz bana göre. (Anlaşılsa beklenti olmaz tıpkı şairin yalnızlığa yaptığı tanım gibi.) Tabi bunlar bana göre ama belki size göre gerçekten net bir tanımı vardır ya da bir tanımının olup olmamasına kafa yormuyorsunuzdur. “Duyguların tanımı mı olurmuş?” diyenleriniz benim saçmaladığımı düşünürken, “Ya beklenen şey işte ne uzatıyorsun.” diyenleriniz yine saçmaladığımı düşünüyordur. Ama benim beklentim de benimle aynı düşünen en az bir kişi tarafından okunmak, belki biraz övülmek, olumsuz eleştirileri objektifçe anlayabilmek olduğu için kendimce tanımlamalar yaptım.

Beklentinin bin bir türlü hali var ve bu hallerin çokluğu onu tanımlamamı zorlaştıran şey aslında. Bukalemun misali herkeste farklı bir kimliğe bürünüyor. Buraya “Bir yazı paylaşılmış bakayım” diye bakan birinin bu yazıda bir giriş-gelişme-sonuç beklemesi hiç olmadı birazcık bilgilenmeyi beklemesi bunlardan biri. Dişlerini sadece dişçiye gittiği günlerde fırçalayan birinin diş sağlığı beklemesi de beklentilerden biri. Ancak ikisi de içinde farklı ihtimaller barındırıyor. Yazıyı okuyan kişi önceki tecrübelerine dayanarak yazıda bir akıcılık, bilgi ya da sanatla ruha dokunuş bekliyor ve bu içinde çok yüksek ihtimal barındıran bir beklenti. Birisi bu yazıyı buraya utanmadan koyduysa (ben), o yazı için mutlaka bir şey yapmış olmalıdır ve yılların okuyucusu harcadığı vaktin karşılığını ister. Dişlerini fırçalamayan çürük dişli amcamız, teyzemiz ya da gencimiz ise hiçbir çaba harcamadan, gerçekleşme ihtimali düşük olan bir şey için beklentiye giriyor ve tabi ki sonuç alamıyor. Daha önce çaba harcasa sağlıklı olabilme ihtimali var ama harcamıyor. Fotoğraflarda dişini saklama ihtiyacı hissetmeyecek ama o çabayı harcamadan sadece bekliyor. Ölmeyi istemeyip Cennet’e gitmeyi isteme durumu yani. İşte bu iki örneğimden beklentinin umuttan farklı olarak, istatistiki bir altyapıya sahip olduğu sonucu çıkartıyorum. Beklentilerimiz genelde olumsuz sonuçlansa da, ki olumlu sonuçlansa üstünde çok durulmaz, içinde bir zamanlar “olma” ihtimali olan bekleyişlerimizdir. Tıpkı kader gibi değiştirebileceğimiz ancak değiştir-e-mediğimiz şeydir beklenti. Bir çaba harcayıp sonucunu beklemek beklentinin normal hali iken, umudu gözünü kör etmiş ve harcaması gereken çabanın son kullanım tarihini kaçırmış kişinin bekleyişi beklentinin ütopya halidir.

Kişinin kendi çabasından hatta kişiliğinden bağımsız olan beklentiler var bir de. Sizden başka birinin sizin adınıza beklentiye girmesi, zaman zaman kafanızı karıştırabilir. Zaman zaman canınızı sıkabilir. Ve zaman zaman görevlerinizi beklentileriniz, yönlendirmeleri istekleriniz sanabilirsiniz. Ya da bazen üstünüze yapışan kalıplardan kurtulamayabilirsiniz. Mesela Cem Yılmaz, girdiği her ortamda insanları güldürmesi beklendiği için içten içe geriliyor olamaz mı? Başkaları tarafından size bir beklenti misyonu yüklendiğinde, bundan kendi çabanızla sıyrılamazsınız. Bu da bekleyen kişiye göre şekillenen bir beklenti türü olduğu için bekleyen kişinin bekleyişinin bitmesini beklemek zorundasınız. Ancak onun bu bekleyişi bir süre sonra gerçekleşmeyen beklentiler listesine girince kurtulabilirsiniz.

Bir de beklentinin –e hali var . (Feridun Düzağaç’ın “Aşkın E Hali” şarkısının isminden esinlenmeyip direk arakladığım bir tanım.) -e hali, beklentilerimizi farkında olmadan irrite edici bir biçimde başkasına yönelttiğimiz haldir. Burada yine kendi çabamızdan bağımsız bir beklenti var ama bu sefer madur biz değiliz. Bir olayın gerçekleşmesini başkasına bağlamak, sorumluluğumuzdan kaçmak için ideal bir yönelim. Hiçbir çaba harcamadan tüm işi karşımıza teslim ettiğimizde, olay gerçekleşmediğinde beklentilerimiz boşa çıkmış olsa da egomuz zedelenmiyor. Karşımızdaki insandan neler götürdüğümüzü düşünmeden beklentimizi boşa çıkardığı için ona kızıyoruz. Beklentinin –e hali en çirkinleştiğimiz ve bizi en çok üzen hali.

Kendisi mühendis olamadığı için çocuğunun mühendis olmasını bekleyen bir baba, çocuğuna ne kadar iyilik yapıyor? Başkalarının beklentilerine göre hareket eden birisi, kendi özünü bulduğunda bu beklentiye uyuştan pişmanlık duyar mı duymaz mı? Çok yiyerek zayıf kalmak beklenebilir mi? Ve sonucun aslında ne olduğunu bildiğimiz halde hala bekleyelim mi?

2 yorum:

  1. Teşekkür ederim! Çok beğendim bu yazınızı.
    Her kesin bu hayatta bir beklentisi olmalıdır ki, bu hayata aşık olsun, sevsin. Lakin beklentilerini gerçekleştirmeye koyulmadan beklemek o beklentini önemsemediğini ve gerçekleşmesini cani gönülden istemediğini gösterir. Lakin bazen de gerçekleşmesi için elinden geleni yapsak da gerçekleştiremeyeceğimiz ve ya gerçekleşmesi zor beklentilerimiz vardır. Bu durum da o kişinin hayal kırıklığına düşmek yerine, hayatı yine sevmesi ve mutlu olması gerekiyor. Çünkü, bu hayatta hiç de her şey istediğimiz gibi olamaz, lakin yine de istediğimiz gibi olur. Hayatın güzelliği 10% yaşanan olaylardan ibaretse, 90 % ona nasıl tepki vermemizle alakalı.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim! Çok beğendim bu yazınızı.
    Her kesin bu hayatta bir beklentisi olmalıdır ki, bu hayata aşık olsun, sevsin. Lakin beklentilerini gerçekleştirmeye koyulmadan beklemek o beklentini önemsemediğini ve gerçekleşmesini cani gönülden istemediğini gösterir. Lakin bazen de gerçekleşmesi için elinden geleni yapsak da gerçekleştiremeyeceğimiz ve ya gerçekleşmesi zor beklentilerimiz vardır. Bu durum da o kişinin hayal kırıklığına düşmek yerine, hayatı yine sevmesi ve mutlu olması gerekiyor. Çünkü, bu hayatta hiç de her şey istediğimiz gibi olamaz, lakin yine de istediğimiz gibi olur. Hayatın güzelliği 10% yaşanan olaylardan ibaretse, 90 % ona nasıl tepki vermemizle alakalı.

    YanıtlaSil