30 Nisan 2013 Salı

Balkanlardan Bir Parça

Gülfem SEZEN 

-MAKEDONYA- 

Balkanlar deyince öncelikle hangi ülkeleri barındırdığını bilmek gerekir. Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Kosova, Bosna Hersek, Romanya, Arnavutluk, Hırvatistan, Karadağ, Slovenya ve Sırbistan’ı içerir. Balkanlar uzun yıllar çeşitli imparatorlukların egemenliğinde yaşamış bir bölgedir. Özellikle göze çarpan üç imparatorluk vardır. Büyük İskender, Roma ve Osmanlı. Kuşkusuz ki bölgede önemli izler bırakmışlardır. Bugün Balkanlar’da çeşitli milletler bir arada yaşamaktadır. İşte bunu da geçmişinde imparatorluklar altında yaşamış çeşitli milletlerle bağdaştırabiliriz.

Bu yazımda kısaca Makedonya’yı ele alacağım. Bugün Makedonya’da nüfustaki yerlerine göre sıralarsak Makedonlar, Arnavutlar ve Türkler ilk üç sırayı alır. Bunların dışında Sırplar, Romanlar, Boşnaklar da yaşamaktadır. Makedonya’nın başkenti Üsküp’te gezeceğiniz sokaklarda adeta Türkiye sınırları içindeymişçesine gezebilirsiniz. Çünkü özellikle bu bölgede Türk nüfusu fazla ve Türkçe konuşulmaktadır. Ancak Üsküp’te de Vardar Nehri bir sınır teşkil ediyor belki de Türklerle Makedonlar arasında. Bir taraf Türklerin bir taraf Makedonların yerleşim alanı olmuş durumda. Sadece bir köprüyü (Taş Köprü olarak adlandırılan köprü) yürüyerek geçtiğinizde kültür farklılığını gözlemleyebilirsiniz. Dil, din, örf, adet vb. Ancak bu iki farklı kültür yıllardır bir arada yaşamayı sürdürebilmiştir. Bahsettiğimiz Taş Köprü’nün de tarihi çok eskiye dayanmaktadır. Taş Köprü, Üsküp’te Vardar Nehri üzerinde bulunan Osmanlı’dan kalma bir köprüdür. Köprünün her iki tarafında nehir kenarındaki çeşitli restoranlarda bölgeye özgü yemekleri tadabilirsiniz. Ve nehrin kuzeyinde bulunan tarihi Üsküp Kalesi’ni gezebilirsiniz.

29 Nisan 2013 Pazartesi

Tecavüze Hadım

Halil İbrahim EKİZCE

Hadım yasası, 2011'in Şubatı'nda AKP İstanbul Milletvekili Alev Dedegil önderliğinde birkaç AKP milletvekili tarafından da ülkemizde tekrar gündeme getirilen dünyada da uzun zamandır süregelen tartışma konusudur. Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişinin alacağı cezanın kimyasal hadım yöntemi ile gerçekleştirilmesidir.

Burada önemli olan nokta bu cezanın 'kimyasal yollar''dan yapılacak olmasıdır. ''Hırsızın elini keselim, adam öldüreni idam edelim'' den çok farklıdır bu yönüyle. Tecavüz suçu sabitlenmiş kişinin periyodik olarak ilaç alarak testesteron hormonun azaltılması ile ''süt dökmüş kedi''ye dönüştürülmesidir. Bu sürede çocukların yoğun olduğu park, okul gibi yerler ve mağdurun yaşadığı muhitten uzak kalma, kamu işinde çalışma gibi alt başlıklar olsa da duruşumuz; suçlunun devlet nezdinde vücut bütünlüğüne dokunulma hakkının olup olmamasıdır.

24 Nisan 2013 Çarşamba

Postmodern Yazı

Büşra KILIÇ 
“Zevkler ve renkler tartışılmaz!” 
Bir sanat eserini, birinin giyim tarzını ya da bazen hiç de önemli olmayan herhangi bir tartışan kişileri susturmak için üçüncü kişinin kullandığı motto. Bu mottoyu ne zamandan beri duyarım, kim çıkarmış, nasıl bu kadar ünlü olmuş bilmiyorum. “Neyse bu saatten sonra kimse kimsenin görüşünü değiştiremez” cümlesi ile kapanan siyasi tartışmalar gibi, ‘olaya noktayı koydum ve söyleyeceğin şeyler artık umurumda değil’i kapsar esasen. Sanat eserleri bir ayna gibi herkeste farklı yansımalar doğurur. Ancak bu, farklı yansımaları tartışamayacağız anlamına mı gelir? Sanatın yansıyışını konuşmak ya da konuşmayıp konuyu kapatmak bizi sanat tarihinin temel sorusuna götürüyor aslında. “Sanat; sanat için midir, toplum için mi?” Sanatçı sanatı sadece kendi duygularını yansıtmak için üretiyorsa onun anlaşılması sanatçı için önemli midir? Anlaşılmazsa sanat olur mu? Yahut sanatçı yeteneğini toplumun duygularını anlatmak için ‘kurban’ mı etmelidir? Belli bir mesaj vermeye çalışarak yaratıcılığını köreltmez mi? Bu tip soruları sormaya başladığımız an sanatın üretim aşamasına katılıyoruz ve bu da demek oluyor ki tartışmaktan kaçamayız.

16 Nisan 2013 Salı

Demir Leydi

Merve Nur BAYRAKTAR
 
1940’lı yıllarda İngiltere’de bir bakkalın kızı kimya bölümünü kazanabilir. Bu bölümü Oxford Üniversitesi’nde de okuyabilir. Bunlar pek tabii olabilir gözüyle baktığımız süreçler. Fakat aynı kadının güneşin batmadığı ülkede siyasete atılması; üstelik en tepeye kadar çıkması görülmüş şey değildi. Ta ki- anladığınız üzere- geçtiğimiz günlerde son yolculuğuna uğurlanan Margaret Thatcher’a kadar.

Thatcher, 1959-92 yılları arasında Londra'daki Finchley bölgesinden Muhafazakar Parti milletvekilliği, partisinin muhalefette kaldığı dönemde Eğitim ve Bilim bakanlığı yaptı. 1979 yılında Muhafazakar Parti'nin iktidara gelmesinin ardından Başbakan seçilen Thatcher, 11 yıl 209 gün başbakanlık koltuğunda oturarak Lord Salisbury'nin ardından İngiltere tarihinin en uzun görevde kalan başbakanı oldu. 'Demir Leydi' olarak bilinen Muhafazakar Partili Margaret Thatcher İngiltere'yi 1979-90 yılları arasında yönetmişti. Thatcher, Britanya siyasi tarihinin en tartışmalı ve en etkileyici siyasetçilerinden biriydi. [1]

13 Nisan 2013 Cumartesi

Tarihi Kuleye Asansörle Çıktım!

Sevinç Ödül PATIR

Galata Kulesi, İstanbul’da ki tarihi yarımadanın en önemli sembollerinden birisidir. Tarihi yarımadanın pek çok yerinden görebildiğimiz, tarihi kulenin hikayesini de az çok herkes bilir.

507 yılında imparator Lustinianos zamanında inşa edildiği iddia edilmektedir. Aynı zamanda Cenevizliler tarafından İsa Kulesi, Bizanslılar tarafından Büyük Kule olarak anılan yapıya, günümüzdekine yakın şeklini, 1348 yılında Cenevizliler vermiştir. 1509 depreminde büyük zarar gören Kule, devrin ünlü Osmanlı mimarı Hayrettin tarafından onarılmıştır. Ayrıca; Kule, Kanuni Dönemi’nde Kasımpaşa Tersanesi’nde çalıştırılan mahkûm işçiler için hapishane olarak da kullanılmıştır.16 yy.ın sonlarında ise; müneccimbaşısı Takıyeddin Efendi, Kule’nin tepesine bir rasathane kurmuştur.1

Bilindiği gibi bu tarihçenin ardından Galata Kulesi’nin ünü Hezarfen Ahmet Çelebi’nin, Kule’den Üsküdar’a; rüzgarları, hava akımını hesaplayarak gerçekleştirdiği söylenen uçuşuna da dayanmaktadır.

8 Nisan 2013 Pazartesi

Neye Yarar?

Mine YİŞİL

İnsan sıkışmıştır aslında dün ile yarın arasında, unutulur şimdiler hep, ertelenen şimdiler dönülmez dünler olur takvimde. Kopar, kopar hadi ömründen bi sayfa daha neye yarar ki bitiş varken, neye yarar aynadaki görüntün her gün biraz daha çiziliyorsa, neye yarar söylesene toprak olacaksa bu eller, uzanmalı mı sonsuzluğa yoksa boğulmalı mı atamadan kulaç? Sahi, söylesene gözlerim neye ağlıyor bu gece vakti kimsesizliğin kol gezdiği yollarda, kimi arıyor amansızca, pişman mı yoksa geçmişte üstünü binlerce kez karaladığı resimlerden, yoksa unuttuğu benliğinden sonra buldum diye dans ettiği şarkılarda hüzün yok muydu? Öylesine gizlemiş mi gizlerini yani, anlaşılıyor mu derince bakınca gözlerime? Kaçışın bundan be insan bulunmaz bir  yıkım mı, yıkılmış bir buluntu mu? Var mı binlerce insanın karşısına çıkarak haykıracak cesaretin dem vurmasına rağmen esaretin, bileklerin zincire bağlıyken "Evet,  özgürüm de mutsuzum mu"  kelimeleri dökülecek ağzından. Tut be insan, tut o zaman o ağzını, güzelliğe açılmayan ağız konuşsa neye yarar. Elindeki zincirleri gösteren pozlar neye yarar kuşlar özgürce kanat çırparken bu derin maviliğe?  Sahi, sen hiç kayboldun mu derin maviliklerde, hiç kendini dalmış buldun mu o maviliğe aşina sanan gözlerinin aslında sanki denizdeki sonsuzluk işaretine odaklandığını ve hiç vazgeçtin mi her kendine geldiğinde kendinden? Cevabın çoksa eğer bi çayım var ikram edecek, yok diye yalan söyleyeceksen durma be karşımda! Durma! Yıkıl da bozma...

7 Nisan 2013 Pazar

Pera-Galata Gezi Notları

Gözde TÜTMEZ

5 Nisan’da çalışma grubumuzla Doç. Dr. Namık Sinan Turan hocamız eşliğinde yaptığımız Pera-Galata gezisi notlarımızın küçük bir özetini paylaşacağım.

Günümüzde Beyoğlu ilçesi sınırları içinde kalan Galata bölgesi İstanbul’daki yedi tepeden biridir. Bizans ve önceki dönemde İstanbul’un yerleşik kısmı dışında kalan iki araziden biridir Galata. İlk olarak Balkan Halkı’nın yerleştiği Galata, 331 yılında İstanbul’un Doğu Roma İmparatorluğu tarafından başkent ilan edilmesi ile pek çok halkı bünyesinde barındırmıştır. Latinler, Cenevizliler gibi toplumları ağırlayan Galata, bir rivayete göre ismini; yaşayan halkın mandıracılıkla uğraşması nedeniyle süt tozundan diğer bir rivayete göre ise tepede olması sebebiyle yokuş kelimesinden almaktadır.

6 Nisan 2013 Cumartesi

Bekleyelim mi?

Büşra KILIÇ

Beklentiler
“Beklenti nedir?” diye bir soru sorsam cevaplayabilir misiniz? Yahut cevap olarak kurduğunuz cümleye “Cevap budur.” diyebilir misiniz? İnsanın hayattan, başka bir insandan ya da bir kitabın sonundan beklentileri olabilir. Bu beklentiler insan insana ve dakikadan dakikaya değiştiği için tek bir tanımı yapılamaz ve anlamı anlaşılmaz bana göre. (Anlaşılsa beklenti olmaz tıpkı şairin yalnızlığa yaptığı tanım gibi.) Tabi bunlar bana göre ama belki size göre gerçekten net bir tanımı vardır ya da bir tanımının olup olmamasına kafa yormuyorsunuzdur. “Duyguların tanımı mı olurmuş?” diyenleriniz benim saçmaladığımı düşünürken, “Ya beklenen şey işte ne uzatıyorsun.” diyenleriniz yine saçmaladığımı düşünüyordur. Ama benim beklentim de benimle aynı düşünen en az bir kişi tarafından okunmak, belki biraz övülmek, olumsuz eleştirileri objektifçe anlayabilmek olduğu için kendimce tanımlamalar yaptım.