23 Şubat 2013 Cumartesi

OLDBOY (İhtiyar Delikanlı)

Gözde TÜTMEZ

Oldboy, yönetmenliğini Park Chan-wook’un yaptığı; 2003 yılında gösterime giren bir Güney Kore filmi. Ülkemizde 2004 yılında İhtiyar Delikanlı ismiyle gösterime girmiş, Cannes Film Festivali başta olmak üzere pek çok festivalden hatrı sayılır ödüller almıştır.

Filmin konusunu kısaca özetlemek gerekirse; Oh Dae Soo (Min-Sik Choi) yağmurlu bir günde bir telefon kulübesinden kaçırılır ve 15 yıl bir odada kapalı kalır. Bu süre boyunca aklını yitirmemesi için yemeğine şizofreni hapları katılır ve uyku gazı verilerek uyuması sağlanır. Odasında sadece televizyon, yatak ve banyo bulunan Oh Dae Soo, duvardan kazdığı bir delikle 15 yılın sonunda gerçek yaşamla bağlantı kurmayı başarır. Ertesi gün ise kendini yüksek bir binanın çatı katında elinde bir cüzdan ve telefon ile bırakılmış bulur. Hikâyemiz tam olarak bu sahneden sonra başlar.

Ne olduğunu algılamaya çalışan kahramanımız, O sırada intihar etmekte olan bir adamla karşılaşır. 15 yılın ardından ilk kez bir insan görmenin heyecanıyla adama yaklaşan kahraman, aralarında gelişen diyalog sonucunda ‘Bir hayvandan daha kötü olsam bile, benim de yaşamaya hakkım yok mu?’ sorusu ile iç çatışmasına bizi dâhil eder.


Yaşama hakkı ile ilgili vurucu bir cümle ile hikâyenin içine girmemizi sağlayan film, ilerleyen süre boyunca pek çok değeri sorgulama altına alır. Seyirci üzerine adeta bir kaya bırakan yönetmen, pek çok soru işaretiyle birlikti bizi filme dâhil eder. Film süresince çok ince metaforlar kullanıldığı dikkat, çekmekte. Örneğin; ana karakterin kaçırıldığı sırada bize gösterilen şemsiye üzerindeki desen ile kapatıldığı odanın duvarlarındaki desen ve yine ana karakteri bir yoldan kurtaran kişinin mendili üzerindeki desen aynıdır. İlerleyen sahnelerde bu desenin hipnoz sırasında transı kolaylaştırdığı ve hipnozun filmde ne kadar keskin kullanıldığını görüyoruz. Yine kapalı kaldığı odada televizyonda gösterilen ‘Frankenstein’ filminden alınmış bir sahne dikkatimizi çeker ki bu da insanın ‘canavarlaşmasına’ yapılan en iyi göndermedir.

Kendisini odaya kapatan kişiyi bulmak ve intikamını almak için arayışa başlayan Oh Dae Soo, filmin bir intikam hikayesi olduğu hissine kapılmamıza sebebiyet veriyor. Biz bir intikam hikâyesi izlerken birden belki de filmin en can alıcı cümlesi olan ‘İster kum tanesi olsun, ister kaya; ikisi de aynı şekilde batar suya.’ sözünü duyuyoruz ve film bambaşka bir boyutta intikam sosu ile ilerlemeye başlıyor. İşte bu noktada pek çok yapımda üstü kapalı değinilen ‘ensest’ kavramı ile bir ana hikaye şeklinde karşılaşıyoruz. İnsanın mitolojik varlığından günümüze kadar ciddi bir tartışma konusu olan ensest ilişkiler öyle iyi oyunculuklar ve öyle sağlam bir senaryo ile işlenmiş ki filmin sonunda güdülerin varlığını, Adem ile Havva’yı, Freud’u pek çok düşünürü ve pek çok kuramı sorgular buluyoruz kendimizi. Gerçekten bir aile içi üreme ile mi var oldu insanoğlu yoksa varoluşumuz bir yalan mı? sorusu ile film boyunca zihnimizi işgal ediyor.

Filmin son 10 dakikası öyle vurucu ki kullanılan simgeler ile bütünselliği pekiştirmiş. Ana karakterin kız arkadaşına gönderilen ‘kutu’ pandoranın kutusuna yönelik güzel bir gönderme olarak karşımıza çıkıyor. Kötü adamın kutuyu kapalı tutması, iyilik sorgusu ve yine insan zihnin en büyük handikabı ‘unutma’ olgusu birbirini tamamlar biçimde ortaya çıkıyor. Film boyunca değinilen en önemli mevzu ise alacağımız cevaptan ziyade soracağımız soru…

Filmin müzikleri ise şüphesiz tüm izleyenlerin ilk olarak değindiği konudur. En çok dikkati çeken unsur filmin aksiyon ve şiddet sahnelerine tezat oluşturur biçimde fonda çalan mükemmel klasik eserler. Müziklerin kalitesi doğru yerlerde kullanımı ile birleşerek, izleyicinin dehşet sahnelerinde hissetmesi gereken duyguyu bastırıyor. Aslında bu taktik de film boyunca bize izletilen içsel çatışmamızı özetler durumda.

‘Gülünce dünya seninle güler, ağlayınca yalnız ağlarsın.’ düşüncesi ile bizi içine alan film sonunda tam tersi bir umut ile vedalaşıyor. Özetlemek gerekirse ciddi metaforlar üzerinden insani değerleri sorgulamamıza sebep olan bu film, izlenmesi gereken ilk beş film arasında…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder