27 Şubat 2013 Çarşamba

Soyutlama: Şeytanın Saati


Fernando Pessoa‘yı, edebiyatın kendine özgü kişilik oluşturabilmiş yazarları arasında görebiliriz. Pessoa 1935 yılındaki ölümünden sonra sandığından çıkan binlerce sayfanın yayımlanması ile tanınmaya başlamış bir yazardır. Onun gizemi ve satırlarındaki farklılığın anlaşılması ise bu süreçten sonra çokta geç olmadı. Mistisizm, Simya gibi takıntı derecesinde önem verdiği konular onun tüm hayatını kaplamaya yetmişti. Binlerce sayfa dolusu bir sandık ise onun tüm hayalinin somut hali idi. 

Yüzyıllardır konu edilen kavramlar üzerinden Şeytanın Saati adlı kitapta Fernando Pessoa gibi düşsel ve bu düşü sır ile ve derinlik ile harmanlayarak ileten bir yazara bakmaya çalışmak güçlükle karşılaşılacağı riskini bizler içinde taşımışsa da bir yapıtta özgürce aradığın anlamları bulabilmek, varacağın yerin güzergahını kendin belirleyerek kağıda dökmek ve tüm bunları Pessoa‘nın derinliğinde ayrı bir keyif ile gerçekleştirmek tadına karşılık, kuşkusuz bu durum bizler için kendini soyutlama çalışmalarının eşsiz zevkine bırakmakta gecikmedi. 

Bizler için verdiği keyfi tüm okuyucuların da alması dileğiyle...

24 Şubat 2013 Pazar

2013 Yılına Gelindiğinde Chavez ve Venezüella

Uğur OVACIKLI 

Venezüella, 20. yy dolaylarında dönüşüm içerisinde olan Latin Amerika ülkelerinden sadece bir tanesi. Venezüella toprakları 17. ve 18. yüzyıllarda İspanya sömürgeciliğine maruz kalmış, ancak 1820li yıllarda Venezüella Simon Bolivar önderliğinde bağımsızlığına kavuşmuştu. Latin Amerika'da artık efsane bir lider olarak tanınan Simon Bolivar ve onun üzerine atfedilen ''Bolivarcılık'' fikri neredeyse her Latin Amerikalı'nın aklında önemli bir yer edinmişti. Tıpkı Venezüella’yı Amerika’nın arka bahçesi olmaktan kurtaran Chavez'de bıraktığı izlenim gibi. Chavez, 1998'de Venezüella devlet başkanı olduktan sonra gerçekleştirdiği devrimin en büyük ideolojik referansı Bolivarcılık'tı.

23 Şubat 2013 Cumartesi

OLDBOY (İhtiyar Delikanlı)

Gözde TÜTMEZ

Oldboy, yönetmenliğini Park Chan-wook’un yaptığı; 2003 yılında gösterime giren bir Güney Kore filmi. Ülkemizde 2004 yılında İhtiyar Delikanlı ismiyle gösterime girmiş, Cannes Film Festivali başta olmak üzere pek çok festivalden hatrı sayılır ödüller almıştır.

Filmin konusunu kısaca özetlemek gerekirse; Oh Dae Soo (Min-Sik Choi) yağmurlu bir günde bir telefon kulübesinden kaçırılır ve 15 yıl bir odada kapalı kalır. Bu süre boyunca aklını yitirmemesi için yemeğine şizofreni hapları katılır ve uyku gazı verilerek uyuması sağlanır. Odasında sadece televizyon, yatak ve banyo bulunan Oh Dae Soo, duvardan kazdığı bir delikle 15 yılın sonunda gerçek yaşamla bağlantı kurmayı başarır. Ertesi gün ise kendini yüksek bir binanın çatı katında elinde bir cüzdan ve telefon ile bırakılmış bulur. Hikâyemiz tam olarak bu sahneden sonra başlar.

Ne olduğunu algılamaya çalışan kahramanımız, O sırada intihar etmekte olan bir adamla karşılaşır. 15 yılın ardından ilk kez bir insan görmenin heyecanıyla adama yaklaşan kahraman, aralarında gelişen diyalog sonucunda ‘Bir hayvandan daha kötü olsam bile, benim de yaşamaya hakkım yok mu?’ sorusu ile iç çatışmasına bizi dâhil eder.

22 Şubat 2013 Cuma

Tanrıcılık Oynamak

Sevinç Ödül PATIR

Bilgisayarla, internetle, bilgisayar oyunlarıyla az çok haşır neşir olan herkes bilir. The Sims. Nam-ı diğer tanrıcılık oyunu. Bir simülasyon oyunu olarak Sims tüm dünyayı senelerdir kasıp kavurmuştur. Açıkçası artık oyunu oynamaya başladığım günleri hatırlayamıyorum. Küçük bir anı var sadece aklımda: o da; oyunun ilk eklenti paketinin çıkacağını bir bilgisayar dergisinde görüp hevesle beklemem ve onu alması için abime para vermem. O’nun da oyunu alıp; getirip yüklemesi ama benden önce oynaması…

The Sims farklıydı. Oyunda bir insan ya da bir aile yaratabilirdiniz. Arka arkaya çıkan eklenti paketleriyle evcil hayvanınız oldu, tatile gidebildiniz, kartopu savaşı yapabildiniz, süper star olabildiniz, yeri geldi süper star şehrinde Avril Lavigne, Marilyn Monroe gibi ünlülerle karşılaştınız, kariyer sahibi ya da çocuk sahibi oldunuz, hatta farklı bir dünya kapısı açarak sihirler, büyüler yapabildiğiniz bir hayatınız oldu. Bir ev, bir iş, belki bir havuz ya da sadece bir basket potası, iskeletten bir hizmetçi, ya da pizza servisi… Kısacası normal hayatınızda olmasını istediğiniz ya da olabilecek bir sürü şeye sahiptiniz. 

20 Şubat 2013 Çarşamba

Buyurun Aydınlanmaya

Merve Nur Bayraktar
“Ben öyle bilirim ki yaşamak berrak bir gökyüzünde çocuklar uğruna savaşmaktır.”*
"İnsanları öldüren insanları öldürüyoruz,
çünkü öldürmek yanlıştır."
Zulüm, Arapça bir kelime olup karanlık anlamına gelmektedir. Türk Dil Kurumu’nun açıklamasına göre de “Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, kıyım.” olarak tanımlanıyor. Ne yazık ki zulüm artık karanlıkta değil. Gündüz gözüyle gerçekleşiyor. Hem de bizim gözümüzün önünde. Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Suriye var yanı başımızda. Kapanmamış bir olayda haklı haksız davasına düşmeyeceğim. Peki, yirmi beş dakikada bir kişinin öldüğü bir ülkede bütün maktuller suçlu olabilir mi?

Bu grafiti fotoğrafı Suriye’ye dair ‘Acı Çeken Çimenler (the Suffering Grasses)’ adlı belgeselin tanıtımında kullanıldı. Belgeseli Gazze yolunda 9 kişinin öldürüldüğü Mavi Marmara gemisinin yolcularından biri, Kore asıllı aktivist ve film yapımcısı Iara Lee çekti. Nisan ayında Türkiye’ye gelip Suriyeli sığınmacılar ve Özgür Suriye Ordusu mensuplarıyla görüşerek yaptığı çalışma henüz burada gösterilmedi. Ama Mayıs’ta tanıtım amacıyla kaleme aldığı yazısındaki karamsar tablo hâlâ güncel. Şiddetin şiddeti tetiklediği, ölümler arttıkça kin ve intikam hislerinin güçlendiği, kampların keskinleştiği bir ülke tasviri Iara Lee’ninki; ‘Rejimin de istediği gibi, mezhepsel, dini, siyasi, ekonomik ve etnik ayrımlar, gittikçe derinleşiyor. İç savaş hali yerleşiyor.’ 5 ay sonra sınırın bu tarafında da can alan bu savaşın, kimse nerede ne zaman nasıl biteceğini öngöremiyor. Ölümler hızla artarken, Beşar Esad ise şiddetten adeta beslenerek 19 aydır yerinde duruyor. Belki tam da bu yüzden, Iara Lee’nin 5 ay önce de dile getirdiği şiddet içermeyen araçlara her zamankinden çok ihtiyaç olabilir.