Büşra KILIÇ
Kendimi bildim bileli anlatıla gelen ve eminim herkesin bildiği bir hikaye var. Öğretmenin biri, belki de belli kalıpları aşıp hayatı öğretmek isteyen idealist bir öğretmen, öğrencilerine “Risk nedir?” diye bir sınav sormuş. Öğrencilerinden biri de “Risk anlatılmaz, yaşanır.” diye düşünmüş olsa gerek ki boş kağıt vermiş. Boş kağıda aldığı tam puan tüm arkadaşlarını etkilemiş. Derken ikinci sınavını yapmış öğretmen sınıfa. Soru yine aynı “Risk nedir?”. Sorunun cevabını bildikleri için rahatlayan öğrenciler boş kağıtları verip sınıftan çıkmışlar -bu güruhun erkekleri maç yapmaya gitmiştir, kızları da saat ve çantalara göz kulak oluyordur muhtemelen-. Öğrenciler dışarı çıkmış derken hepsi gitmemiş, ilk sınavda kağıdını boş veren öğrenci kalmış ve tüm kağıdı açıklamalarla doldurmuş. Sonuçta tam puanı alan yine o olmuş. Her sınav dönemi ders çalışmamış öğrencilerin, gerçeği söylemek zorunda kalan bir yalancının, son parasını iddaya yatıran bir gencin diline “Risk Budur” un takılma hikayesi aşağı yukarı böyle. Benim içinse hep ciddi bir anlam ifade eder bu iki kelime. Hep korkularımla alakalıdır ve olayı dramatize etmemek için “Risk neydi, risk emekti” der, kendi kendime gülerim. Kendi kendimi bu kadar ciddiye almayışım hayata karşı aldığım en büyük risklerden biriyken, risk üzerine bir yazı yazmam garip ama risk budur deyip yazıyorum işte.