28 Kasım 2012 Çarşamba

Öğretmenim Canım Benim, Canım Benim

Kerem KAYMAZ

Yağmurun altında bekleyen iki minik beden, sırılsıklam mavi önlüklerine birer arma yapıştırılmış. Biri elini hafifçe arkadaşına vuruyor yağmurun dindiğini bildirmek için. Olanca kuvvetiyle koşarken sırt çantalarına koydukları kitapların çıkardığı ses, su matarasının bacaklara çarpışı, minik gölcüklere batış çıkış ve nihayet kutsal mezbahane okulun giriş kapısı. Koridor tüm soğukluğuyla, ciddiyetiyle disiplinin hatlarını verir: kocaman bir büst, ezbere yazılar daha kavramını bilmedikleri duygusunu hissetmedikleri içtimaların serzenişi. Yol boyunca nefes nefese kalan ikili kapıya vardıklarında biraz soluklanır birbirlerine bakar ve kapı çalınır

-Geç kaldığımız için özür dileriz öğretmenim.

Sabahın yedisi, sessiz sınıfta herkesin üstünde bir yorgunluk, ağırlık. Küçük bedenlerin ruhunu yok eden bu sessizlik, sükunetin değil yıpranmış, yaşam sevincini o yaşta kaybetmiş dimağların eseri. Karşılarında hayatın gerçek dertleriyle ailesinin sorunları, maaşının yetersizliği, manevi ve maddi kaygılarla hat safhada yüklü biri vardır, onları adam edecek geleceğin genç vatansever ve her şeyden öte bağlı, bağımlı, sadık bireyini yetiştirecek biri. Taşrada eğitim gören öğrencinin bir günü böyle başlar. Şehirdeki farklı mıdır? Bir nebze, öğretmenler daha kibar olmak zorundadır karşılarındaki veliler çiftçi, çoban değildir artık memur, mürekkep yalamış mezbahane müdürleridir. Değişir şartlar sobanın yerini kalorifer, azarın yerini şefkat alır. İkiyüzlülük içselleşmiştir kutsal denilen her şeyde başlıca örneği eğitim kurumu denilen bu alanlardadır.

Darbecilerin zihinlerince şekillenen öğretmenlik mesleği yalpa sistemin çürük elmaları haline gelmiştir. Eleştirilmeyen herkesçe kutsanan yüce bir vazife olan bu meslek, dokturluk ve avukatlıkta da olduğu gibi içi boşaltılmış memur bürokratların türediği ruhsuz, ilgisiz bünyelere mazhar olmuştur. Yeri geldiğinde öğrenciyi zorlamaktır eğitim, disiplinin istidadı olarak. Hayatı okumak varken yaşamak neden? "Hayat Bilgisi" dersinden zayıf alanlar bir adım geridedir herkesten. Yaşamın en büyük sırrından mahrum kalmıştır bu çocuklar: Okumak, istisnasız ezbere hayatı ıskalayarak! İçi boş, koftur eğitim denilen sözcüğün. Eğitmek neyi? Eğmek neden? Asli problem çıkar açığa ihtiyacı var hayvan tinli insanın kırbaca. Böylece fısıltıyla haykıralım en kutsal vazifemizi: Şükretmek en aşağılanası varlığın yaptıklarına.

Katipler ordusundan oluşan bir işsiz güruh yetiştirmeyi amaç edinen günümüz yeni oluşumu öğretmenlerin gününü kutlar tüm içtenlikle. Öğretimde öğrenmenin amaç olarak kaldırıldığı, haşmetli bilgilerini bizden esirgemeyen ay sonu maaşının hesabıyla yaşayan idealist ve bir o kadar ideolojik öğretmenlerin günü 24 Kasım. İstisnalar da vardır elbet. Hayatlarının manasını bulmuş billur zihinlerin, fedakar kalplerin, eğitimin gerçek manasının ezbere konuşan birer papağan yetiştirmekten ziyade birey olma bilincine erişmiş öğrenciler yetiştirmek olduğunu kavrayan, hedefi sorgulatmak, sordurmak ve hayatı yaşatmak olanların bir günü yoktur ki onlar her daim anılmayı hak eder. Günümüz gerçek azizleri beklentisizce yaşayan bu kişilerdir. Yüz yıllarca sürecek yobaz bir eğitimin teminatı ezbere zihinlere söylenecekse tek söz vardır: Öğretmenler gününüz kutlu olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder