19 Aralık 2012 Çarşamba

İdeolojilerin Sonu mu?

Büşra KILIÇ-Sevinç Ödül PATIR

7 Aralık Cuma günü çalışma grubu olarak düzenlediğimiz etkinlikte sevgili Birsen Örs hocamızla bu konuyu tartıştık. Küreselleşme ile birlikte ideolojilerin sonu geldi mi yoksa ideoloji asla sonu gelemeyecek bir kavram mı? Post modern ideoloji nedir? Bu sorulara yanıt bulmak daha doğrusu yanıt arayıp bilgi tanesi bulmak kuşkusuz çok fazla okuma gerektiren bir uğraş. Bizler de konferansta aldığımız naçizane notlar üzerine çalışmaya karar verdik.

18 Aralık 2012 Salı

Feminizm Üzerine

Ezgi ŞİMŞEK

14. yüzyılda kadınlar adına konuşan Christine de Pisan, ''Hiçbir günah kadınınki kadar büyük değildir diyorlar ama kadınlar adam öldürmezler, kentleri yerle bir etmezler, halkı ezmezler, topraklarını yağmalamazlar, kundakçılık yapmazlar, ya da sahte sözleşmeler düzenlemezler. Kadınlar nazik, şefkatli, yardımsever, alçakgönüllü, basiretli varlıklardır. Evet, Havva günah işlemişti ama Adem de ondan iyi sayılmazdı'' derken aslında inceleyeceğimiz Feminizm olgusunun da temelini açıklıyor.

Randevum Var(!)

Esma ERDAL

Uzun bir süre kendi kendimi iyileştirme çabalarımdan sonra isteksiz olarak almıştım randevuyu. Bir umudum da yok değildi hani. Belki diyordum belki düzelmiştir bir şeyler. Elbette yanıldım. İlk 10 dakika sakin bir vaziyette bekledim. Sonra 20 dakika oldu. Ortama oldukça zıt düşen duvarda asılı saatin yelkovanı hareket ettikçe cinler toplaşmaya başladı tepemde. Yalnız değildim orada. Benim gibi sinirleri gerilen çoktu. Lakin çözüme ulaşmayan sitemler, söylenmeler vardı sadece.

12 Aralık 2012 Çarşamba

"Burada Böyle Bir Şey Oldu" Diye Bağıran Bir Film: SİMURG

Özgür Can ARAZ

“Her şey bir tutam mavi uğrunaydı… biraz denizden, biraz gökyüzünden ve biraz da kalbinizden.”

Ülke hafızası ve toplum vicdanı açısından bir filmden, bir belgeselden ya da bir yarı belgeselden fazlası Simurg. Aslında Simurg tamamlanalı bir seneyi aşkın bir süre geçti. Bugüne kadar da birçok film festivalinde yer aldı. Medyada zaman zaman gündeme geldi. Benim de pek çok kişi gibi uzun bir süredir beklediğim bir filmdi. Geçtiğimiz hafta sonu izleme fırsatını yakaladım. Herkesin de bir fırsat bulup izlemesini isterim.

30 Kasımda sinemalarda gösterimi başladı, bu hafta vizyondaki ikinci haftası. Ne yazık ki gideceğiniz her sinemada bulamayabilirsiniz. Gösterimi yapılan sinema sayısı sınırlı.

11 Aralık 2012 Salı

Okulda Ne Giysem?

Sevinç Ödül PATIR

Son günlerde gündemi kasıp kavuran bir haber var: kıyafet yönetmeliği. Eğitimde reform başlıkları altında yapılan uygulamalardan bir tanesi. En sansasyoneli diyemesem de en sansasyonellerinden biri bence.

Bir zamanlar anne babalarımızın giydiğini söylediği kara önlükler yerini mavilere bırakalı 20 yıl kadar oldu sanırım. Ben mavi önlük ve beyaz yaka kuşağında bitirdim ilköğretimi. Ortaokulda artık okul forması dönemiydi. Mavi önlükten beyaz, sarı, mavi renkli gömleklere; ceket, arma, kravat ve okul hırkası dönemine geçince birdenbire büyümüş gibi hissederdik kendimizi.

6 Aralık 2012 Perşembe

Beyin Bedava!

Büşra KILIÇ

Ülkemizdeki birçok insan gibi nevi şahsına münhasır olan bir halk kahramanımız, bir sınav ertesi “bedava” niteliğini yakıştırıyor beynimize. Çok mantıklı, çok gündelik geliyor ki bizlere dillerimize pelesenk oluyor hemen. Bu kelimeyi benimseme nedenimiz aslında yıllardır dile getirmeden beynimize öyle muamele etmemiz sanırım. Bir kere bedava olan her şey gibi, onun da kıymetini bilmiyoruz. Para versek içimiz acır da “beleş mal” olunca hor kullanmakta sakınca görmüyoruz. Her gün okula gidip geliyoruz ama beynimize yüklenen bilgilerin niteliğini sorgulama gereği duymuyoruz, nasılsa bedava. Zaten sorgulamadığımız bilgileri öğrenmek için çok da yormuyoruz kendimizi, yatmak bedava. Öğretmenler desen derse girer isterse oturur, para almak bedava! Madem her şey bedava, neden bir gelecek kurmak için dershanelere borçlu kalıyoruz, kim bizi buna zorluyor diye sorular soruyoruz ama yumurta tavuk meselesi gibi yıllardır cevap alamıyoruz maalesef. Demek ki soru sormak bedava değil. Bedava olmamasını öğrenci halimle göz ardı edip soru sormaya çalıştım ama soruları arttırmış da olabilirim.

5 Aralık 2012 Çarşamba

Bitik Adam (Der Untergeher)

Gözde TÜTMEZ

Bitik Adam 1983 yayında basılmış, üç ana kahraman üzerinden ilerleyen bir Thomas Bernhard kitabı. Karakterler yazarın kendisi, ünlü piyanist Glenn Gould ve nam-ı diğer ‘bitik adam’ Wertheimer’den oluşmaktadır. Elimde kitabın YKY’den çıkma Ocak 2012 tarihli 4.baskısı bulunmakta.

Kitabı keşfedişim tamamen tesadüf bir kitap gezintisi sırasında, ‘Bitik Adam’ başlığını görmemle oldu. Kim kendini ya da yakınındakini bu kadar keskin bir kelime ile tanımlayabilirdi ki?

Okumaya başladıktan sonra gördüm ki Thomas Bernhard eseri ile bunu en naif ve iğneleyici bir şekilde iliklerimize işlemiş. Kitap boyunca karşımıza kahramanlarımız: Wertheimer, yazar ve Glenn Gould arasındaki arkadaşlık ilişkisi üzerinden ruhi değerlendirmeler ve kişisel mücadeleler karşımıza çıkıyor. Glenn Gould ile yanlış bir devre denk gelmiş Wertheimer’ın, bulmaya çalıştığı hayat amacını, hazımsızlıklarını ve kendini ‘bir dahinin ölümünün ardından hala yaşamanın verdiği utanç’ olarak nitelendirdiği nefes alamama gayesine eriştirdiği an evresi ile işliyor kurgu.

2 Aralık 2012 Pazar

VIRIDIANA

Merve Nur BAYRAKTAR

“Eğer Peygamber şimdi gelse vahyi filmle yayardı.” Majid Majidi.

28 Kasım 2012 Çarşamba

Öğretmenim Canım Benim, Canım Benim

Kerem KAYMAZ

Yağmurun altında bekleyen iki minik beden, sırılsıklam mavi önlüklerine birer arma yapıştırılmış. Biri elini hafifçe arkadaşına vuruyor yağmurun dindiğini bildirmek için. Olanca kuvvetiyle koşarken sırt çantalarına koydukları kitapların çıkardığı ses, su matarasının bacaklara çarpışı, minik gölcüklere batış çıkış ve nihayet kutsal mezbahane okulun giriş kapısı. Koridor tüm soğukluğuyla, ciddiyetiyle disiplinin hatlarını verir: kocaman bir büst, ezbere yazılar daha kavramını bilmedikleri duygusunu hissetmedikleri içtimaların serzenişi. Yol boyunca nefes nefese kalan ikili kapıya vardıklarında biraz soluklanır birbirlerine bakar ve kapı çalınır

9 Kasım 2012 Cuma

Kitle İletişim Alanında Yaşanan Tarihi Adımlar ve Kitle İletişim Özgürlüğü

Kadriye AYDIN


1.BÖLÜM: İLETİŞİM TARİHİ VE KİTLE İLETİŞİM

Demokratik sistemlerde en önemli unsurlardan biri olan düşünce özgürlüğü, bireyin düşüncelerini herhangi bir baskı altında kalmadan paylaşabilmesi anlamını içermektedir. Birey, düşüncelerini istediği şekilde istediği kişiler ile paylaşabilmeli, yönetimin veya herhangi bir baskı organının, kendi geleceğine yönelik herhangi bir tehdit içermediğinden emin olmalıdır. Tek tek bireylerin veya bir topluluğun düşüncelerini yayma işlemi esnasında devreye kitle iletişim araçları girmektedir. İletişim için tarihin her döneminde onlarca farklı tanım yapılmıştır; ancak birçoğunun dayanak noktasında "diyalog kurma" [1]çabalarının varlığından söz edilmektedir. Kitle iletişimi ise kitle iletişim araçlarının yardımıyla bilgi ve haberlerin insan toplulukları tarafından aynı anda öğrenilmesinin sağlanmasıdır[2]. Kitle iletişim aracı dediğimizde aklımıza ilk olarak gazete gelmektedir. Gazetenin ilk kitle iletişim aracı olması bunun en önemli sebebidir. Daha sonrasında ise radyo, televizyon, internet sayılabilir. Kitle iletişim araçları sayesinde bireyler düşüncelerini geniş kitlelere duyurabilmekte ve böylelikle de bilgi dolaşımı sağlanmaktadır. Sağlanan bu bilgi dolaşımının saptırılmamış olması da bizim açımızdan önemlidir. Bu sebeple saptırılan bilgileri denetleyen bir bilgilenme sisteminin kurulması gereklidir. Düşünce özgürlüğünün en önemli basamağını oluşturan kitle iletişim araçları herhangi bir erkin elinde bulunmamalıdır. Bu nedenle bu alanda oldukça tehlikeli hale gelen tekelleşme olgusunun önüne geçilmeli, halk için, doğru bilgi dolaşımını sağlayan yasalar yapılmalıdır. Bu nedenle oldukça önemli olan kitle iletişim özgürlüğü derin bir şekilde incelenmeli, hem hukuksal hem de siyasal olarak yapılan tespitler de tutarlı olmalıdır. Bu sınırlar içinde düşündüğümüzde öncelikle matbaanın icadı ve onun ardından gelen sansür de önem kazanmaktadır. 1420'li yıllarda Gutenberg tarafından başlatılan matbaanın icadı ile kitapların çoğaltılması, insanlar arasında bilgi dolaşımını hızlandırmış bu nedenle de hem kilisenin hem de iktidarın dikkatini çekmiştir. Ardından gelen sansür ise bu bilgi dolaşımını engellemeye yöneliktir[3]. Daha sonraki süreçlerde de, bilgi dolaşımını engellemek amacıyla uygulanan sansür, günümüzde de direk olarak hissedilmese de varlığını devam ettirmektedir. Buna karşılık olarak, bireyin hem haber verme ve hem de haber alma hakkını korumak amacıyla, sansür yasağı birinci kuşak özgürlükler kapsamında yerini almıştır. 1948 yılında imzalanan İnsan Hakları Bildirgesi'nin 11. maddesi de düşüncenin her türlü açıklama türüne özgürlük tanımıştır.

5 Kasım 2012 Pazartesi

46+2

M.Cansın Süslü

"Gölge, bilinçli benliğin bastırılmış ve zapt edilmiş yönlerinde tanımlanan bilinçsiz bir komplekstir. Gölgenin yapıcı ve yıkıcı türleri vardır. Carl Jung, gölgenin içindeki farkındalığı ve gölge materyallerinin bilinçli farkındalığa dahil olduğunu, bu materyallerin başka nedenlere bağlanmaması açısından önemini vurgulamıştır."

27 Ekim 2012 Cumartesi

Hiç Bilenle Bilmeyen Bir Olur mu?*

Kerem KAYMAZ


Peki ya gerçekten bir anlamı yoksa? Şunu demek istiyorum bu kadar yıprandıktan ve elekten geçtikten sonra elde edilen özün ya hiçbir anlamı, ifadesi yoksa ne yapacağız o halde? Tahmin edeyim bir boşluk, en başta herşeyi içine alan bir karadelik, tüm umutsuzluğun simgesi bir hüsran çukuru. Biraz beklediğimizde yeni birşeyler... evet gerçekten farklı hatta ruhumuza yaşam ümidi veren bir enerji gelecek. Etrafınıza baktığınızda aslında bunu kendi zihniyetinizin oyunu olduğunu zairi mevzuların saplantısıyla yaşadığınızı gerçekte akıp giden bir hayat olduğunu fark edeceksiniz. Tüm yavşaklığıyla sünepe sistemlerin piyonluğu rolü artık yeni itikadımız olacak. Yaşamak herşeyiyle, bilinçsizce yemek, içmek, gezmek, eğlenmek, aşık olmak... hayat artık bireyseldir, günlüktür ta ki ölene dek. İşte tüm bu anlattıklarım katmerli sınav sisteminden geçmiş bir öğrencinin üniversitenin bedbahtlığındaki naif yol hikayesi.

24 Ekim 2012 Çarşamba

Ruh eşimi nasıl tanıyacağım?

Gözde TÜTMEZ


Wicca, Brida’ya ‘riske girerek’dedi. ’Başarısızlık, hayal kırıklığı risklerini göze alacaksın ama aşk arayışından hiç vazgeçmeyeceksin. Arayışına devam ettiğin sürece sonunda zafere ulaşacaksın.’

21 Ekim 2012 Pazar

Küreselleşme ve Getirdikleri Bağlamında Türkiyede Yeni Bir Toplumsal Hareket Tartışması: Redhack

Cansın Süslü

Özelleşme ve evrenselleşme, küresel ve yerel bağımlılıkların iç içe geçmesi… Şüphesiz ki “küreselleşme” tanımını bu karşıt kavramların birbirleri ile olan ilişkileri en iyi şekilde özetlemektedir. Genel-geçer bir tanımı olmamasına karşın küreselleşmenin; bilinen sınırları kıran ve kültürel, sosyal, siyasal, ekonomik vb. her türlü bilgi alışverişini yoğunlaştırırken aynı zamanda karşılıklı bağımlılık açısından dünyayı “küçülttüğünü” söylemek, kavramı tanımlamak açısından bir anlamda yeterli olacaktır.